Derin bir nefes alıp kapıyı açtım karşımda bana gülümseyen kızıl kıza, yani Doğa'ya baktım. Kıyafetlerime baktıktan sonra tekrar gülümsedi. Kendimi bayılacak gibi hissediyordum. Midem bulanıyordu.
"Harika görünüyorsun, kızlar seni kıskanacak." Bir eliyle ağzını örttü ve kıkırdadı. Onun bu gereksiz neşesine şaşkınlıkla bakarken şimdiden yorulduğumu hissediyordum. Ciğerlerime güçlükle oksijen gönderim bir adım attım.
Bana doğru iki adım attı ve yanıma geçip merdivenleri gösterdi.
"Hadi, sevdiğin yemekleri yaptık." Bir kez daha şaşkınlıkla ona baktım.
"Sevdiğim yemekler?" Bu ortamdan korkmaya başlamıştım. Acaba benden başka zihin okuyucuları da mı vardı? O zaman tehlikedeyim demekti. Dur bir dakika, asıl düşünce tehlikesinde olan onlardı.
"Yani seveceğin yemekler, mantı sever misin?" Bu soruyu sormuş olamazdı. Kim mantı sevmezdi ki? Midem heyecan ve beklentiyle guruldarken ben tek bir lokma yiyecek durumda değildim. Mırıldanarak onaylama anlamında bir şeyler söyledim. Kendi sesimi duymak beni rahatsız ediyordu.
Merdivenleri inerken çıktığımdan daha az efor harcamış olmama rağmen daha çok yorulmuştum. Enerjim de göz yaşlarımla beraber akmış gibiydi.
En alt kata ulaştığımızda tanıdık salonlardan geçip bu sefer başka bir odaya girdik. Epey büyük bir yemek odasıydı. İnsanlar yemek yemek için neden bu kadar büyük bir odaya ihtiyaç duyardı ki? Alışılageldik bir şekilde gümüş ve beyaz bir asaletin hakim olduğu bir odaydı. İçeri adım attığımda tüm gözlerin üzerime dönmesini beklerdim ama Zeina denen kız haricinde kimse bana bakmıyordu.
Doğa yüzüme bakıp gülümsedi ve sağ taraftaki sandalyelerden birine oturdu. Bu masanın 10 kişilik olduğu dikkatimi çekmişti. Dikdörtgen masanın sağ ve sol uzun kenarlarında dörder kişi iki kısa kenarında ise birer kişi oturuyordu, yani oturması gerekiyordu. Şu an aramızda yaklaşık üç adım bulunan en baştaki sandalye boştu. Genelde ev sahiplerinin oturduğu en baş sandalyede neden en son gelen ben oturacaktım ki?
Oturmak için davetliye bekliyor olmalı
Beni şaşırtmayan Zeina hakkımda bunları söylemişti. Bu kızın benimle derdi neydi ki? Daha fazla beklemedim ve oldukça rahat görünen yere oturdum. Gerçekten evdeki koltuğumuzdan çok daha rahattı. Sahi ben ne zaman zihin okuma işine bu kadar alışmıştım.
William'ın ayağa kalkma eylemi diğerlerini de ayaklandırırken sorunlu gibi oturmamak için ben de ağaya kalktım. İşte şimdi bütün gözler üzerimdeydi.
Şık bir beyaz takım giymiş olan William konuşmaya başladı.
"Bu gün aramızda eksik olan parçayı tamamladık." Bahsettiği kişinin ben olduğumu çok sonradan fark etmem ileri zekamın göstergesi olmalıydı.
"Yeni gelen bu ustayı hepimiz selamlayalım!"
Gözlerim daha fazla görebilmek adına açılırken ağzımın açılmasına mantıklı bir açıklamam yoktu. William'dan başlamak üzere hepsi zarifçe eğildi ve doğruldu. Bunu anlatamayacak kadar bu tür olaylara uzaktım. Onların değimiyle selamlama olan şeyi yapıp gülümseyen yüzlerle bana döndüler.
Keşke her zaman böyle gülümsese
Gülümsediğimin farkında değildim açıkçası. Ama son da vermeden devam ettim. Şu anda pişmiş kelle gibi sırıtıyor olmalıydım. Umursamadım hiçbirinin yüzüne bakmamaya çalıştım. Tabi bu bunca kişi arasında yapılması zor bir eylemdi. Az önce duyduğum sesin kime ait olduğunu çıkaramamıştım, onların her biriyle sadece 2 dakika muhatap olduğuma göre bu doğaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...