Kral sözünde durmakta kararlı, ısrarlı ve aceleciydi. Bunu daha yeni ortama alışma fırsatı bile bulamadan bizi tamamen boş ve beyaz bir alana getirdiğinde iyice anladım.
Burayı betimlemek için kelime aramaya gerek yoktu. Beyazdı, soğuktu, karlıydı. Ellerim şimdiden beyaz bayrağı çıkartmış ceplerimde yerlerini almışlardı.
Aslı dirseğiyle ciğerimi çürütecek kibarlıkta bir darbeyle beni uyardı. Sızlanan kaburgalarıma üşümüş elimi koyarak sakinleştirmeye çalıştım. Bu kız göründüğünden çok daha güçlüydü. Dışarıda görsem Pazar poşetini bile taşıyamaz derdim.
"Yanımdan ayrılma." Bunu söylemek için miydi cidden? Reddedecek değildim. Başımı salladım.
Kral hepimizin görebileceği bir yerde durarak ellerini iki yana açtı ve yeri göğü inleten sesiyle anlatmaya başladı. Biz burada donarken o üzerinde kraliyet takımı ve sırtında bir maksadı olmayan pelerinle duruyordu.
"Sizinle savaşması için simülasyonlarımız yok belki ama bizim de buz savaşçılarımız var ve onların da buz canavarları. Şimdilik onlarla idare edin bakalım, bu canavarlar gittikçe artacak ve güçlenecekler. Bir tanesini öldürmeden ele geçirmenizi istiyorum. Sorgulama işi için gerekli olabilir. İhtiyacınız olacağını sanmıyorum ama iyi şanslar."
Kral bizi uzaktan izleyeceği tepesine dev adımlarla yol alırken şaşkın ve üşümüş bizler, buz savaşçılarına bakıyorduk. Hepsi aynı parlak buz mavisi pelerinleri giyiyordu ve yüzleri kapalıydı. Beş savaşçı beşgenin köşelerini oluşturacak şekilde etrafımıza dizilmişti. Tüm bunların ne ara olduğunu göremiyordum.
İçlerinden hangisi olduğunu kestiremediğim bir tanesi konuşmaya başladığında içimde kıpırtılaşma başlamıştı.
"Bizimle doğrudan dövüşmeyeceksiniz." Başka bir tanesi onun sözünü tamamladı. Ürkütücüydü.
"Çemberden dışarı çıkmayacaksınız." Savaşçıların her biri çizginin içinde olacak şekilde buzdan otuz metre yarıçaplı bir çember çizildi.
"Birbirinizi yalnız bırakmayacaksınız." Çemberin etrafından buzdan siluetler yükselmeye başladı.
"Buzdan insanları kendiniz yeneceksiniz." Siluetler üçer metrelik insan görünümünü aldılar.
"Çünkü siz bir takımsınız. Yoksa çıkış bulamazsınız."
Buzdan saydam kütleler üzerimize gelmeye başladığımda yaşadığım ilk şey korku oldu. İnsanın kaçınılmaz ve değişmez duygusu yoğun bir şekilde üzerimdeydi. Gözlerim kararırken etrafta parlamaya başlayan kişiler arkadaşlarımdı. Biri sertçe kolumu sıktı.
"Hadi! Yapabilirsin!" Aslı buzdan canavarları iki elindeki bıçaklarla keserken karmaşa başlamıştı. Kesilen ve parçalanan her bir buzdan beden parçalarını topluyor ve kaynaştırıyordu. Eriyen uzuvlar gövdelere eklenirken daha sağlam gibi geldiler gözüme.
Titrek bir nefes aldım. Ben de zırhımı kuşanmalıydım. Elerimi iki yana açıp gözlerimi buzdan adamlardan birine diktim. Bir uyarıcı olması gerekiyordu ve üzerime doğru yalpalayarak koşan bu eleman epey iyi bir uyarıcıydı.
Zırhımı kuşanır kuşanmaz elime çağırdığım kılıçla buzdan adamı simetrik iki parçaya böldüm. Zafer anının tadını alamadan buz canavar iki mıknatısın zıt kutuplarından çekilmesi gibi tekrar bir araya gelmişti. Aynı hareketi tekrar tekrar yaptım ama olmuyordu. Her seferinde aynı şey. Korkunun yerini çoktan öfke almıştı. Neden yok olmuyordu bunlar!?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...