"Çağan..."
Titrek adımlarımı çimlerde yatan Çağan'a yönlendirdim. Ama bu olmamalıydı. Neden birisi ona hiçbir zararı dokunmamış bir çocuğa bunu yapardı ki?
Zavallı beynim şimdilik düşünmeyi bırakmıştı. Uyuşmuş gibiydim. Bunu kesinlikle beklemiyordum. Kim beklerdi ki? Üstelik birkaç haftaya kadar sorunlu bir ergen olmak dışında aktivitesi olmayan ben mi beklerdim?
Yorgun ve titrek bir nefes aldım. O şey çoktan kaçmıştı. Neye benzediğini tanımlandırabilirdim belki ama beynim onun neye benzediğini değil ne yaptığına odaklanmıştı.
O, Çağanın boynunda her ne yapıyorsa iyi bir şey değildi ve onu duvara fırlattığını görmüştüm. Duvara sertçe çarpmış, yere düşmüş ve yuvarlanmıştı.
Yerde bilinçsizce yatan su ustasına yaklaşıp boynunu ve nabzını kontrol ettim. Görünürde yara benzeri bir şey yoktu ama nabzı yavaştı. Ona dokunmamaya özen göstererek yakınına oturdum. Üzerimdeki zırh ışığa gerek duymadan yok olmuş yerini sıradan kıyafetlere bırakmıştı. Yardım.
Göz ucuyla bileğime baktım ama ses tellerimi kullanabileceğimden emin değildim. Tuhaftı kendimi yıkılmış gibi hissediyordum. Kalbimde bir şeyler sıkışıyordu.
Çağan'a saldırdılar, hemen arka tarafa gelin. Çabuk olun!
Rüzgarını hissettiğim Aslı şaşkınlıkla ikimize bakıyordu. Her şey hissizleşmiş gibiydi.
"Nereye gittiler?"
Diğerlerini bekle, o şey tehlikeli, tuzak olabilir, hazırlıklı olun, ben burada olacağım.
Pek çok cümle saniyeler içinde iletilirken Aslı kafasını salladı. Dizlerinin üzerine çöküp Çağan'ı kontrol etti.
"Nesi var?" içimi kavuran tek kelime.
Bilmiyorum.
Aceleci adım sesleri yaklaşırken Aslı'ya yönü gösterdim.
Açıklamayı sen yap.
Tüm takım hızlanarak ava çıkarken William yanıma yaklaştı.
"Bunu yapanı gördün mü? Neye benziyor? Kendini toparla Abriana! Ne olduğunu bilmediğim birinin peşine takımı yollayamam." Haklıydı. Topla kendini! Kaşlarımı çattım. Neye benziyordu o şey?
"Uzun boyluydu, siyah giyinmişti. Biçimsiz yüzü dışında insana benzediğini söyleyebilirim ve o," gözlerim su ustasını buldu. "Çağan'ın boynunda bir şey yapıyordu."
William'ın gözleri hızla büyürken ayağa kalktı.
"Onu odasına taşı, düşündüğüm şey doğruysa eğer, güneş onu daha kötü yapar." Daha fazla konuşmadan diğerlerinin arkasından koşmaya başladı ama açıklamaya ihtiyacım vardı.
Tek çare konuşmak mıydı?
O yaratık cadıların ayakçısıydı. Buraya girebildiğine göre boyut kapısı kara büyücülerin elinde. O ayakçıyı yakalamazsak Çağan...
Daha fazla dinleyemezdim. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı bile. Her zamanki gibi tertemiz gökyüzüne kafamı kaldırıp dudaklarımdan o sorunun dökülmesine izin verdim.
"NEDEN?"
Gözüm terasa kaydığında güneşin altında yatan Çağan'a baktım, başarabilir miydim? Elbette başarabilirdim. Başarmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...