Zaman akıp giderken götürdüğü şeyler vardı. Çocuklukta kalmış alışkanlıklarımız gibi. Benden de pek çok şey götürmüştü. İnsanlara olan güvenimi mesela. Güvenemiyordum. Hiçbir şekilde insanlara güvenemiyordum. Kardeşim Alper de bunu söylemişti bana onu ilk duyduğumda. Aslında söylemesine gerek yoktu. Kolay kolay güvenemezdim zaten.
Önden giden grubuma baktım. Ustalar grubu.
Ne kadar güvenebilirdim onlara? Daha tanışalı ne kadar olmuştu? İçlerinde ne tür sırları vardı? Bu soruları sormaya ne zaman başlamıştım?
Bilmiyorum. İşte cevabını bilmediğim birçok soru daha.
Rüzgar arkamdan esip saçlarımı önüme savurduğunda saçlarımı toplamadığıma pişman oldum. Her zaman aynı olan ve zamanın değiştirmediği şeylerden biri ise, belki de en önemlisi, pişmanlıklardı. İçten içe yüreğimizi kavursalar da elimizden hiçbir şey gelmiyordu ya...
Derin bir iç çektim. Cidden bu konu nerden açılmıştı darmadağınık zihnimde.
Önde giden grubumun benden haberi bile olmamasındandır belki de. Onlardan en az on beş adım geriden geldiğimi kimse fark etmiyordu. Zaten yıllardır bu bahçede değil miydi ağaç, ne bu heyecan?
Neyse ki iç sesimi duyan yoktu.
"Ne düşünüyorsun?" sesin geldiği tarafa baktım. Yanımda yürüyen Kontrolsüz, çevresine bakmadan güçlü adımlarla yürüyordu.
"Hiç. Düşüncelerim oradan oraya zıplayıp duruyor işte." Son derece düz, bordo bir elbise giymiş Kontrolsüz gülümsedi. Son derece güzel bir kızdı ama bunu göstermeyi sevmiyor gibiydi. Yeşil gözleri sürekli dalgın, güçlü vücudu gözlerine ters her daim dinçti.
"Bazen o zıplayanlar arasında işe yarayacak şeyler de olur. Ama gereksiz ve yer kaplayan düşünceler yüzünden göremeyiz. Sen bu işin ustasısın. Onları iyi dinle derim." Bu evde yaşayan herkes benden daha çok zihin ustasıydı nedense. Hangi konuda iyi olacaktım ben?
Yeşil gözlerini gökyüzüne dikmiş ifadesiz yüzüyle yürüyen Kontrolsüz, her şeyden soyutlanmış gibi boş bakıyordu. Baktığı yerde gökyüzünü değil de başka şeyleri gördüğüne emin olabilirdim.
"Peki, sen ne düşünüyorsun?" ona Kontrolsüz demek gelmiyordu içimden. O, o kadar kontrollüydü ki...
"Düşünce denizimden boğulmadan sağ çıkmaya çalışıyorum." Buruk bir gülümseme gönderip hızlandı ve öndeki gruba katıldı. Fiziken katıldı ama zihnen başka âlemlerde olduğunu biliyordum.
Bir süre daha yalnız yürümeye devam ettim. Ne bitmez yoldu böyle. Tabi bir de ben etrafımdaki güzellikleri incelemek yerine zihnin çirkin sokaklarına daldığım için daha da sıkıcı olmaya başlamıştı. Ama bir yanım önümdeki gruba katılıp onlarla konuşmayı kabullenemiyordu. Aptal bir gurur yapmıştı içinde.
"Gelmek üzereyiz!" diyerek haykıran ve hepimizi geçerek rüzgarını arkasında bırakan Aslı'nın sesiyle kendime geldim.
Bir yerlerden su sesi geliyordu. Meraklanarak hızlandım.
Her zamanki üstün atletik yeteneklerimle ayağım bir dala takıldığında en yakınımdaki kişinin koluna uzanmıştım tutunmak için. Ama o benden önce davranıp beni durdurmuştu düşmeden. Beni tutan kişinin kızlardan biri olmadığını ne yazık ki biliyordum. Takılıp düşmek için neden Çağan'ın yanını seçmiştim ki?
"İyi misin?"
"Evet." Tekrar üşümeye başlamıştım ama belli etmedim. Ekvatorun sıcak bir bölgesinde üşümek de neyin nesiydi. Ne saçma yan etkilerdi bunlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...