Bu kesinlikle savaşın habercisiydi.
Ustalar grubu Çağan'ın veliaht prens olduğunu öğrendiklerinde elbette büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaşamışlardı. Özellikle Ateş bunu ona söylemediği için ciddileşmiş ve sessizliğini korumuştu. Ama onlar en iyi arkadaşlardı barışırlardı değil mi? Barışmazlarsa bir el atacağımı zihnimin raflarından birine yerleştirmiştim bile.
Ama şimdilik daha önemli olan konu Çöl Krallığı'ndan yeni haberler almaktı. Bu haberci güvenilirdi ama birinin onun zihniyle oynamış olabileceği ihtimali bizi şüphelendiriyordu. Buzul Krallık veliahtları buraya doğru yola çıkacaklardı olağan üstü hal sadece iki krallığın yöneticilerin arasında ilan edilmişti. Halkın kesinlikle haberi olmamalıydı, ya da halkların. Tüm bunlar yarım saat gibi bir sürede gerçekleşirken ben başımda gittikçe artan ağrıyla olanları izliyordum.
Yuvarlak masanın etrafı kalabalıklaşmıştı. Şimdi ustalar ve William da dahil herkes tüm gerginlikleriyle oturuyor ve hiç kimsenin konuşmadığı bu ortamda gürültülü bir şekilde düşünüyorlardı. Bu düşünceleri sese döken ilk kişi Çağan oldu.
"Eğer kara büyücüler krallıkların başına geçecek kadar yaklaştıysa, durumumuz pek de iyi görünmüyor. Artık ertelemenin bir anlamı yok. Onlar anlaşmayı yıllar önce bozdu."
Hangi anlaşmadan söz ettiğini düşünürken yüzümü buruşturdum. Bu boyuta girmekle kalmamış krallığı ele geçirmişlerdi, üstelik yer altı kaynakları en zengin olan krallıktı bu.
Babam oturduğu yerden doğrularak etrafımızda o meşhur yürüyüşü yapmaya başladı. Gerginliğin arttığını hissediyordum. Herkes habercinin en baştan beri olduğu gibi terlemeye başlamıştı.
"Anlaşma. Atalarımız onlara bir boyut vermeyi asla kabul etmemeliydi."
Yerimde biraz daha kıpırdandım. Ya zihinlere dalıp öğrenecektim ya da bomboş bakan diğer ustaların da adına soracaktım ne olduğunu.
"Nedir bu anlaşma." Sesim sandığımdan korkak çıkmıştı ama aldırmadım. Babam yürümesine hız katarak eliyle Jem denen muhafızı işaret etti.
"Anlat onlara."
Muhafız boğazını kabaca temizleyip iyi bir konuşmacının yaptığı gibi ayağa kalktı ve kırışan kıyafetini düzeltti.
"İnsanlığın başlangıcında her zaman olduğu gibi savaş yoktu. Ejderhaların yönettiği boyutlar ve krallıklar düzen içinde işlerdi. Doğa ana ise yeni yaşamlar geliştirmeye asla son vermedi. Kanında büyü taşıyan canlılardan bazıları onları olumsuz düşüncelere boğan büyüler yapmaya başladılar. Doğanın yasakladığı büyüleri yaptılar.
Doğanın düzenine karşı koymaya, ırkları boyutlara bölme fikrini ortaya atmaya başladılar. Ama bu kaçınılmaz olarak mutlak düzeni bozardı, kimse onlara arka çıkmadığında bu sefer eşitsizlik olduğunu savunmaya başladılar. Bazı ırklar daha üstündü, bazılarının diğerlerinden korunmaya ihtiyacı vardı."
Konuşmasına ara verip kristal bardaktan bir yudum su aldı. İçimde onların haklı olabileceğine dair bir fikir peyda olmaya başlamıştı. Irkların kendi aralarında barış içinde yaşayabilecekleri birçok boyut vardı. Ama bu doğanın düzenini geri dönüşsüz şekilde bozabilirdi.
"Atalarımız artık taşkınlık çıkartmaya başlayıp diğer halkları da bu yöne itmeye çalışan büyücüleri ve tüm akrabalarını sürgün etmeye karar verdi. Onları bir sistemin bulunmadığı ve yaşamanın çok zor olduğu bir boyuta gönderdiler. Bunun bir hata olduğunu biliyoruz. Onlara şöyle dendi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasíaDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...