Bu ses ona kardeşim diyordu.
Ona uzunca gelen ama aslında birkaç aydan ibaret olan bu tatlı dönem sona ermek üzereydi. Artık sadece ara sıra duyuyordu o sesi. Ceza almayı da bırakmıştı bir süredir. Ama tuhaf kişiler ona daha da tuhaf davranmaya başlamışlardı. Ona adıyla seslenmiyorlardı. Zihinci diyorlardı.
Arada birbirlerine bakarak sırıtıyorlardı. Ona konuyla alakasız şeyler söylüyorlardı. Mesela, 'biri sana haksızlık yapsa ve senin gücün ona zarar vermeye yetse ne yaparsın?' diye sormuşlardı. Çocuk şaşırmıştı ama bu korkutucu kişilerin gözlerindeki cevabı görmüştü. İçi her ne kadar aksini iddia etse de 'ona zarar veririm' demişti.
Aradan zaman geçmişti. Ne kadar olduğunu bilemiyordu çocuk. Zaman kavramını kaybedeli çok oluyordu, duygular nedir unutmuştu. Kafasının içindeki ses susmuştu artık, ona yardım edemiyordu. Gitmeden önce hiçbir şey de dememişti üstelik. Buna karşılık Alper tuhaf hissetmişti. Sanki içi acıyormuş gibiydi ama kimse ceza vermemişti ki bu sefer. Anlam veremiyordu. Bu duygunun adını bilmiyordu.
İçinde sadece beyaz bir yer yatağı bulunan odasında beyaz kıyafetler içinde oturuyordu yine. Saçları darmadağın olmuş, mavi gözlerindeki ışık sönmeye yüz tutmuştu. Önünde yapamadığı bir zihin oyunu duruyordu. Onlar oyunlara böyle diyordu. Oyunun ne olduğunu bilmeyen küçüğün hayatındaki tek hareketti zihin oyunları. Eğlenceli değillerdi, eğlence nedir bilmiyordu..
Çeşitli dil bilmeceleri soruyorlardı bir gün, başka bir gün değişik renklerde tahta parçalarıyla geliyorlardı. Her seferinde daha öfkeliydiler. Cezaları her seferinde artıyordu ama değişen bir şey yoktu, o bulmacaları çözemiyordu.
Uzun zamandır yanına uğramadıklarını fark etmişti. Yolunda olmayan şeyler vardı. Hayatında yolunda olan bir şey yaşamamıştı ki zaten...
Odanın kapısına sert darbeler vurulmaya başladığında çocuk hayret içinde donakaldı. Bunu hiç yapmazlardı. Geri geri giderek sırtını duvara yasladı, bu ona güven vermekten çok sırtını dondurmuştu. Ne yapacağını bilememişti küçük çocuk. yüzündeki kan çekilmiş bembeyaz olmuştu.
Kapı en sonunda büyük bir gürültüyle yere yıkılırken küçük çocuk elleriyle kulaklarını kapayıp cenin pozisyonu aldı. Odaya bir yığın gürültü ve patırtı gitmişti. Kendini koruyamayacağını biliyordu ama birnevi içgüdüydü onunki.
Biri sarışın bir kadın dört kişiydi girenler. Esmer bir erkek konuşmuştu ilk.
"Burada bir çocuk var. Ama nasıl? Neden?"
"Olamaz, çok korkmuş." bu kadının sesiydi ama çocuk daha önce kadın sesi duymamıştı. İnce tuhaf bir şekilde ona tanıdık gelen bir sesti ama anlayamıyordu. Kendi sesi bile bu konuşandan daha kalın sayılırdı.
Üstelik konuştuklarından da tek kelime anlamıyordu.
Bu sefer pelerinli adam konuşmuştu.
"Tamam, her neyse onu alın buradan. Neden burada olduğunu da öğrenin, önemli biri olmalı."
"Kralım o sadece bir çocuk."
Aynı ince sesi duydu. Ama gözlerini açmak istemiyordu. Bu duygunun adını biliyordu bir tek. Korku. Korkuyordu ona zarar vereceklerinden. Son dört zihin oyununu çözememişti. Bunun için olmalıydı. Bu sefer ne yapacaklardı ona?
"Kralım bu çocuk zihin ustası olmasın. Bize verilen bilgilere göre bu yaşlarda olması gerekir."
"Her kimse alın onu yerden! Baksanıza titriyor çocuk."
Küçük çocuk yerince iyice büzülmüştü. Ona böyle yapmaması gerektiğini onlarca kez söylemişlerdi oysaki. Çocuktu ama o, korkuyordu. Korkmaktan vazgeçemiyordu, henüz başaramamıştı bunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...