"Baba?"
Yanımda kaskatı kesilen Alper büyümüş gözlerle bana bakıyordu. Neyden bahsettiğimi anlamamıştı. Sahi ben neyden bahsediyordum. Sayıklıyor olmalıydım belki de kafama güneş geçmişti.
Geldiler buradalar. Hissedebiliyorum,
Diğer yanımdaki Dicle'nin koluna girerek beni sürüklemesine izin verdim. Aramızda en güçlü oydu sonuçta. Ve onunla ilgili saklayacak bir durumum da yoktu. Herkes hayranlık dolu bakışlarla yürürken ben bakıyor ama görmüyordum. Beni engelleyen, ne olduğunu çözemediğim bir şey vardı. Bir şey, ya da biri...
Abriana sana söylemem gereken bir şey var
Dalgın bakışlarımı Alper'in yerini almış Çağan'a çevirdim. Mavi gözleri anlamlandıramadığım duygular karmaşasıyla ışıldıyordu, dudakları önemli bir şey söylemek üzere olan birininki gibi gerilmişti, adımları güçlü ama karasızdı. Yüz ifademi bozmadan ona bakmayı sürdürdüm.
Daha sona söylesen olmaz mı?
-Hayır, bak ben...
"Koruyucular! Kral sizi teker teker tanımak istiyor. Önce güç ustası."
Yanımdaki Dicle şaşkın görünüyordu. Kolumdan yavaşça çıkarak hayretle muhafıza baktı.
"İyi de ilk ben mi? Bu çok mantıksız." Gerildiğini hissedebiliyordum. Elimi omzuna koyup sıvazladım.
"İyi olacaksın."
Dicle ferah bir nefes alıp bana gülümsedikten sonra petrol mavisi üniformalı muhafızla beraber gitti.
"Kalanlar oturup bekleyebilir." Başka bir muhafızın gösterdiği yere doğru ilerlerken çevreme bu sefer alıcı gözüyle bir baktım.
Yedi metre civarında yüksek tavanlar beyaz renkli altın işlemeliydi. Bu açık alan kristal sütunlarla desteklenmiş, her sütunun altında da ikişer muhafız beklemekteydi. Yerlerde halı yerine taş üzerine yapılmış muhteşem işleme ve modeller vardı. Dalga, deniz kızı, deniz kabuğu, adacıklar ve odanın merkezine geldiğimde fark ettiğim dünya haritası. Haritanın bazı bölgelerinde daha önce görmediğim şeyler yer alırken bazı yerlerinde ejderha, deniz kızı ve değişik hayvan modelleri yer alıyordu.
Duvarlarda asılı tablolar bir seferde incelenemeyecek kadar karmaşık, bir o kadar da güzeldi. Kafamı çevirdiğimde gözlerime takılan gözlerdeki ifade bir şeyi unuttuğumu hatırlattı. Çağan bana ne diyecekti?
Taş oyma bir kapıdan içeri girip en sonunda rahat olan klasik tarzda beyazlı kahverengili koltuklara kurulduğumuzda içimi yine o his kaplamıştı. Gözlerimi istemsizce odada gezdirdim. Daha mütevazı ve küçüktü. Beyaz, altın sarısı ve kahverengi tonlarına bürünmüştü. Oturduğumuz klasik koltuklar odada merkezde birbirlerine bakıyordu. Tam karşımızdaki pencere bende çocuksu bir merak uyandırdı. Yorgun olsam da istemsizce kalkıp pencereye yürüdüm.
İpek tül perdeleri iki yana açıp dışarı baktım. Ah, manzara harikuladeydi. Sarayın parlak ama bir o kadar doğal bahçesinin ötesinde ışıldayan deniz, daha uzakta bir kara parçası daha, yukarıda masmavi ve bulutsuz gökyüzü...
"Abriana?"
Yerinde irkilerek sıçradım. Bunu bir süredir yapmıyordum. Eskilere dönme günü müydü?
"Özür dilerim ama bu önemli."
"Telekinezi ustası!"
Arkamı dönüp Uğur'un heyecanlı adımlarla uzaklaşmasını izledim. Çağan her ne diyecekse hoşuma gitmeyeceğini hissediyordum. Duymak istemiyordum. Ama öğrenmem gereken bir şey olmalıydı ki Çağan ısrarcıydı. Tekrar dışarıya dönerek ellerimi kristal pervaza koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...