29. Bölüm: Dostlar

3.8K 345 44
                                    


    Suyun tenimdeki hissi; bir annenin bebeğine dokunuşu kadar nazik, aşık bir insanın sevgilisine bakışı kadar yoğun...

Tarif edemediğim kadar özgür hissediyordum.

    Gözlerimi Çağan'a diktiğimde gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Bir dakika. Ne zamandır buradaydık? Çağan su ustası olabilirdi ama deniz erkeği değildi. Panik içinde kollarımı Çağan'a sıkıca dolayarak bacaklarımı bir bütün halinde savurup saniyeler içinde yüzeye çıktım.

Çağan gözlerini açıp derin bir nefesi içine çekerken dikkatle ona bakıyordum. Oksijensiz kaldığına dair bir belirti aradım ama hızlı nefeslerinin arasında gayet normal görünüyordu. Ne dudaklarda ne ciltte morarma vardı.

Nefesi düzene girdiğinde anlık telaşım gitmiş yerini akıl ve mantığıma bırakmıştı. Biz şu an ne yapıyorduk. Gayet aşırı bir yakınlık söz konusuyken neredeyse burun burunaydık. Bu sefer farklı bir dehşet içinde Çağan'ı bırakıp geri çekildim. Anormal hareketlerime en alışık kişi olan Çağan toparlanıp sorularını göndermeye başladı.

"Suyun altında bir şey oldu. Neden..." sorusunun devamını duyamayacak kadar kızarmış olduğumdan kıyıya kadar normal insanlar gibi yüzüp bulduğum kaya parçasına oturdum. Yüzmeyi hangi ara öğrenmiştim ben?

"Boğulduğunu sandım." Aptal, su ustası neden boğulsundu ki? İstese suyun yüzeyinden hava getirirdi kendine. Ama sen bunu şimdi düşün, evet. Aferin sana.

Kıyıya yüzerek gelmeyi tercih eden Çağan çok da geniş olmayan kayanın diğer yanına otururken ona yer açtım. Bedenim yakın temas konusunda alarm vermeye yeniden başlamıştı.

"Bir bakıma gerçek dünyaya dönmemiz için bir çağrı oldu." Ama dönmek isteyen kimdi?

-Dönmek neden bu kadar zor

Bunu yapan kişi bendim ama uzatmak isteyen kişi de ben olmak istiyordum. Sudaki yansımamıza baktığımda tacın hala kafamdaki yerini koruduğunu gördüm. Güneş ışıklarını her bir yana saçarken renkli kristaller ışık saçıyor gibi duruyordu.

"Yapmamam gereken bir şey yapmak istiyorum."

Cümlenin çok yanlış yerlere çekilebileceğini anladığımda ayaklarımı kayaya çekip derhal ayağa kalktım ve ekledim.

"Yani oradan atlamak..."

Ancak bir zihin ustasının söyleyebileceği türden karmaşık cümleyi kurduğumda kendimi suya atmak ve çıkmamak isterdim. Parmağımın gösterdiği yere bakıp hareketlenen Çağan kayanın üstünde benim gibi dikildiğinde refleks olarak geri çekildim. Tabi arkada boşluk olduğunu sonradan hatırlatan alt benliğimi de tebrik etmek lazımdı.

Elini açıktaki belime yerleştirip beni tuttuğunda istemeden de olsa üstüme eğilmişti. Gözlerimiz buluştuğunda bir an gerçekliği unutup mavilere daldım. Mavi en sevdiğim renkti. Evet, artık öyleydi.

"Dikkatli ol." Normal şartlarda yüksek sesle dikkat çekmek ve uyarı amacıyla kullanılan kısacık cümle Çağan'ın dudaklarından bir fısıltıyla döküldüğünde kendime geldim.

Gayet kaba bir hareketle su ustasının yanından sıçrayıp güvenli çimlerin üzerine ayak bastım. Az önce demiş bulunduğum şey şu an bana daha cazip geliyordu. Ama suya değil kayaların üstüne.

Yeşile ayak basmanın ve adrenalinin verdiği yetkiyle koşmaya başladım. Pek de uzak sayılmayan şelalenin yakınına gitmekti amacım. Yukarı çıkmak konusunu düşünecektim.

Koşarken hayat enerjisi denen tarifsiz şey beni gökyüzüne çıkarabilirdi. Kalbimden parmak uçlarıma kadar enerji doluydum. Burada geçmiş yoktu. Gelecek kaygısı da yoktu. Sadece bu an vardı. Mutlu olmam gereken an.

Zihin Oyunları: SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin