Şu ana kadar yazdığım en uzun bölüm olabilir arkadaşlar.
Keyifli okumalar. :)
Dehşet içinde gözlerimi açıp hala çevreyi kollayan Çağan'ın koluna sarıldım. Tüm bedenim eksi yirmi derecede kalmışcasına titriyordu.
"Sorun ne! Ne gördün!" yüzümü onun koluyla bedenin arasına gizleyip o aradan görebildiğim kadar etrafa baktım.
"Görmedim, duydum!"
Beni geri çekip yüzüme bakmaya çalıştı ama sıkıca sardığım kolundan beni ayıramayınca diğer kolunu da sırtıma koydu. Kendimi bir nebze olsun rahat hissettim.
Erkek ya da kadın sesi olduğunu anlayamadığım ses hala kafamda yankılanıyordu. Dehşete düşmüştüm. İnce bir fısıltı daha zihnimin odaları arasında yankılanırken ellerim Çağan'ın koluna neredeyse gömülmüştü.
-Bir gün seni görmeye geldiğimde yanında bir koruman olmayacak
Tuzlu gözyaşları yanaklarımdan boynuma akmaya başlamıştı. Beni bu kadar dehşete düşüren neydi? Zaten peşimde olduklarını biliyordum. Nedenini bilmesem de.
"Sakin ol. Burada kimse yok." İki elimle var gücümle sıktığım kolunu rahat bırakıp ellerimi kendime doladım. Bıraktığım kolunu da sırtıma bastırmış ve beni kendine yaklaştırmıştı. Bu sakin bir nefes almama yardımcı oldu.
"Ne duyduğunu söyleyecek misin?"
Cevap verecek durumda değildim. Bana ait olmayan bu korku titremek dışında bir şey yapmamı engelliyordu.
"Pekala, eve gitmeye ne dersin?" başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım. Bu iyi bir fikir olabilirdi.
Diğerleri bunu bilmesin
Sırtımdaki ellerini bastırdı.
-Şimdilik bir şey sormayacağım ama bu işin arkasını araştırmadan bırakmam
Gitmeye karar vermiştik ama yürümek bir yana adım atamıyordum. Tüm beyin hücrelerimin algıladığı tek bir şey vardı.
Korku.
Çağan bir elini sırtımdan çekip dizlerimin altına koyup beni kaldırdığında boşluğa düşüyormuş gibi hissedip kollarımı bir ahtapot edasıyla boynuna doladım. Bu yaptığımdan anında pişman olsam da geri dönüşü yoktu. Gözlerimi kapatıp onun yürümesini bekledim.
Şans belki de ilk defa bana gülümser gibi olmuştu da karşımıza gruptan kimse çıkmamıştı henüz.
Gözlerimi aralayıp kısık gözlerimle kirpiklerimin arasından yürüdüğümüz yola baktım. Kollarım artık o kadar da sık değildi. En azından Çağan nefes alabiliyordu. Bu anın tuhaflığını düşünüp daha sonra utanabilirdim.
Güzel bahçeden çıkıyorduk. Çağan ne kadar hızlı yürüyordu öyle. Tüm hücrelerimin haykırdığı korkuyu bir kenara bırakıp bunları düşünmek iyi geliyordu sanırım.
"Çocuklar?" aslında çok tanıdık olan sesi duyunca bile kollarımı ve gözlerimi sımsıkı kapayarak Çağan'ı boğma girişiminde bulunmuştum. William dönmüştü demek. Beynim tehlike olmadığını anlamıştı ama kollarım sıkmayı bırakmıyordu.
"Neler oluyor?" sesinde endişe vardı. Benim için endişelenen birilerinin olması bir an için mutlu olmama sebep olmuştu. William boğulmak üzere olan su ustası için de endişeleniyor olabilirdi gerçi.
"Bilmiyorum. Ormanda bir şey duyduğunu söyledi. Ben çevreyi tararken de biri onun zihnine konuşmuş. Korkuyor." William'ın aklından geçen düşünceler o kadar hızlıydı ki hiçbirine yetişememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...