On sekiz yaşında olup kendini tanımaya gram yaklaşmamış biri olarak kendimi tanımayı çok istiyordum. Ne yazık ki William'ın anlatacakları beni değil güçlerimi tanıtacaktı bana.
Kendi odamda kısa bir duş alıp üzerimi değiştirmemin ardından William beni daha önce görmediğim bir odaya getirmişti. Dinlenme odasına benzeyen bir havası vardı. Ve ben oturmak için cama yakın olan tekli koltuğu seçmiştim. Doğa huzur veriyordu.
Bacaklarım artık iyi durumda olsalar bile ayağa kalkmak istemiyordum. Tek istediğim bilgiye olan açlığımı sonlandırmaktı. Bu zihin ustası olmanın laneti miydi yoksa benim merakım mı bilmiyordum. Ama bildiğim şey hep böyle meraklı olduğumdu. Kimi zaman başıma iş açsa da sorarak öğrenmekten vazgeçmeyecektim.
William odadaki kitaplığın önünde dikilmiş düşünüyordu. Onun da zihin oyuncusu olduğunu biliyordum. Bir şeyler sakladığımı anlamış olmalıydı.
"Sana yardım edebilmem için bilmem gerekiyor Duygu." Yine o isim. Yumruklarımı fark ettirmeden sıktım. William güvenilir biriydi. Yine de gerçeklerle parçalanmış kalbim kimseye güvenmememi söylüyordu.
"Neyi?"
Dikkatle William'ı inceliyordum. İstersem düşüncelerini okuyabilirdim ama yapmayacaktım.
"İstersem bana güvenmeni sağlayabilirim Duygu ama bunu senin yapmanı istiyorum." Soğuk ellerimle yüzümü ovalayıp oturduğum tekli koltukta kıpırdandım. Hiçbir şey söylemesem bile adımı söyleyecektim. Bu isimi duymaya daha fazla dayanamazdım.
"Adım bu değil." Gözlerimi William'a çevirdim. "Adım Abriana."
William kaşlarını çatıp hayret içinde bana döndü. Elinde tuttuğu kitabı rastgele bir yere bırakıp en yakınımdaki koltuğa oturdu.
"Bunu ne zamandan beri biliyorsun?" ona bebekliğimi görebildiğimi söylemek konusunda ne yapacağımı bilmiyordum. En iyisi doğruyu uzatmadan ve ayrıntılardan uzak söylemekti.
"İlk kez, havuza düştüğümde duymuştum. Bir anlam verememiştim ama kaybolan anılarıma kavuştuğumda anladım."
William ellerinden birini şakaklarına götürüp ovalamaya başladı. Bir şeyler hatırlıyordu. Hatırladığı şeyleri görmek istiyordum ama kendimi durdurdum. Bakışlarımı camdan dışarıya çevirip muhteşem doğayı izlemeye koyuldum.
"Çocukluğum hakkında konuşmak istemiyordum." Göz ucuyla usta eğitmene baktım. Anlayışla gülümsüyordu.
"Pekala, Abriana..." yüzündeki samimi gülümsemeyle rahatladım. Bunun onun güçleriyle alakası yoktu. Bu doğal, içten gelen bir güvendi.
"Senin güçlerinin tam olarak ne olduğunu hiçbirimiz bilemeyiz ancak tahminde bulunabiliriz. Senden önceki zihin ustaların güçlerine bakarak potansiyelini ölçebiliriz."
Potansiyelinin sınırı yok
Beynimin içinde yankılan ses kesinlikle tanımadığım bir beyne aitti. Korkuyla gözlerimi kırpıştırdım. Burası artık güvenliydi değil mi? Öyle olmasını umuyordum.
"Sana aşırı sıkıcı bir tarih dersi vermeyi planlamıyorum. Sadece yapabileceklerini görmeni istiyordum." William yumruğunu öne doğru uzatıp görebileceğim mesafede tutarak yavaşça açtı. Elinden çıkan görüntüye hayretle baktım. Bu bir kadının üç boyutlu portresiydi. Yani onun bir yansıması.
"Bu kadın ilk zihin ustası. Neler yapabileceğini tam olarak kimse bilmiyor. Öyle ki söylentilere göre tüm güçlerini kullanamadan 219 yaşında öldü." Gözlerim şaşkınlıkla irileşirken alt çenem de aşağı düşmüştü. Elimi yüzüme götürüp çenemi yerine yerleştirdim. 219 yaşında ölmesine rağmen güçlerinin tamamını kullanamamış mıydı? İşte buna güç denir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...