Büyük, beyaz ve bir o kadar kasvetli binanın önünde durduk. Kim bilir bunca zaman binanın içinden kaç deli gelip geçmişti. Şimdi ben de onlardan biri olacaktım. Acaba diğerleriyle aynı odada mı kalacaktım? bu korkunç olurdu, hayır, ben de artık onlardan biriydim.
Ciğerlerimdeki baskıyla yere baktım. Gerçek buydu işte, deliydim ben. Annem bunu kabul ettiği için gelmemişti ya zaten. Gözümden akan bir damla yaş ayağımın dibindeki kuru betona düştü. Bağladığım saçımdaki bir tutam gözümün önünde duruyordu. Her zaman ne yaşarsam yaşayayım dik duran bir insandım ben. Oysa şimdi asla durmadığım kadar kambur duruyordum. İlk izlenim için kötüydü belki de, umurumda değildi açıkçası.
Başımı yavaşça kaldırdım ve bize doğru gelen beyaz önlüklü, gözlüklü adama baktım. Bunca şeye rağmen gülümsüyordu. Kim bilir ne acılar görmüş, ne ölümlere tanık olmuş bir doktordu. Bunca şeye rağmen gülümsemek, herkesin ihtiyacı olan şey...
"Merhaba!" Dedi sanki oyun parkına gelmiş bir çocuğum gibi. Cevap vermeden babama baktım. O da kambur duruyordu. Belki de benim yükümü taşıdığındandı. Birazdan beni buraya tamamı ile bırakıp omuzlarını dikleştirerek yürüyüp gidecekti. Zaten sorumluluğum onun değildi, gerçek babam değildi nasıl olsa.
"Duygu, bu sen olmalısın." Halsiz bakışlarımı doktora çevirdim. Bu halimi görünce üzüldüğünü hissetmiştim. Bakışlarındaki umut ve ışık saçları gibi sararıyordu.
Yine sustum. Konuşmaya ne gerek vardı bakışlarım yeterken.
"Siz artık gidebilirsiniz Bay Duman." ona soy adıyla hitap etmişti. Sahi benim gerçek soy adım neydi acaba? bunu belki asla öğrenemeyecektim.
Doktorun arkasından mavi önlüklü iki adam daha geliyordu. İçimi tarif edilemez bir korku sararken yüzümün de renk attığından emindim.
"Dur! lütfen gitme," ilk defa konuşmuştum burada. Sesimdeki çağresizlik babamın omuzlarını biraz daha indirdi. Ben zaten yerle bir olmuştum..
"Gitmek zorundayım.." Göz yaşlarım benden izin almadan başlamıştı yine kuru betonu yıkamaya. Elimi ona doğru uzattım. Geriye, bir adım attı. Doktor uzattığım elimi fark ettirmeden indirip sırtımı sıvazladı ve tekrar geri çekildi.
"Seni her zaman ziyarete gelebilirler Duygu, " sözünü yarıda kesip tekrar bağırdım benden uzaklaşan üvey babama,
"Lütfen! son bir kez annemi görmek istiyorum." Doktor bu sözlere bir anlam vermiyor olabilirdi ama ben biliyordum. Burada fazla kalmayacaktım. İçimdeki, bana ait olamayan sese inanıyordum.
"Duygu, annen de seni görmeye gelecektir hadi artık içeri gidelim." Beni nazikçe içeri çevirmeye çalıştığı anda o tarafa koşmaya çalıştım. Ama artık iki yanımda olan devasa adamlar iki kolumdan canımı acıtmadan tutmuşlardı. Canımın yanmaması ne mümkün, narkoz olmadan açık kalp ameliyatı yapılıyordu giden babamın her adımında.
Arkamda doktor benimle konuşmaya çalışıyordu, dediği hiçbir kelimeyi anlamamıştım. Ama sesler arasından şunu seçebildim, belki de beynimde duyduğumdandı..
Bu kızla işimiz zor olacak,
Tüm gücümle yeri inleten bir çığlıkla bağırdım. Artık onu göremiyordum ama beni duyabildiğini biliyordum. O sırada omzumda hissettiğim bir el ve artından boynumdaki sızıyla yere yığıldım.
"Gözlerimi açtığım. Kırmızı gök yüzüne bakıyordum. kumral saçlarım zemine yayılmış, ellerim karnımın üzerinde birleşmişti. Uzandığım yerden sendeleyerek kalkıp etrafa baktım. Bir yanar dağın içinde lavların üzerinde duruyordum. Ara ara çatlaklardan duman çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasíaDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...