Hayat değildi acımasız olan. İnsanlardı. Hayat bir yerden alırdı ama başka yerden tamamlardı. Bir yerde birileri ölür, başka yerde başkaları doğardı. Doğa adildi. İnsanlarsa alır, alır ve alırlardı. Her şeyimiz bittiğinde acımasız olanın hayat olduğunu söyleyerek topu ellerinden atmaya çalışırlardı. Ama gün gelecekti ve dengeyi bozan bu insanlar teraziden atılacaklardı. O gün yakındı...
Perilerin kraliçesinin gösterdiği yere oturdum. Üşümüyor ama inatla titriyordum. Annemi, ailemi tanıyan biriydi. Hem de onun bir arkadaşını karşımda görüyor olmanın heyecanıydı benimki.
"Benden fazla bilgi bekleme güzel Abriana, geçmiş hakkında anlatabilirim ama bu gün ne olduğunu ben de bilemiyorum. İnsanlar, onlar o kadar tuhaf ki. Yüzyıllardır durmadan fikir değiştiriyor ama sonuç olarak aynı hataları yapıp duruyorlar."
"Ne bildiğinizi anlatın lütfen." Sesim soluk çıkıyordu. Tıpkı annesini kaybetmiş küçük bir kız gibi. Peri olgun duruşuna rağmen bir çocuk yüzü gibi berrak ve temiz yüzünü gökyüzüne çevirerek anlatmaya başladı. Dudakları kımıldamadan zihnime fısıldıyordu.
"Annen çok önemli bir periydi kızım. Azımsanamayacak bir konumdaydı. Hala da öyle. O gün, o gün annen ve siz ayrılmasaydınız inan bana dünya çok daha güzel olacaktı. Bir peri ve bir insan, türler arasındaki barışı sağlayacaktı.
Ona bir insanla gitmemesi gerektiğini söyledik ama adına aşk denen şey anneni fena yakalamıştı. Baban hakkında pek bir bilgim yok ama iyi bir insan olduğunu söylüyordu annen. Diğerleri gibi bencil ve kaba değilmiş. Evlilikleri hızlı ve gösterişsiz oldu. İnsanların tarafını bilmem ama bizler hayrete düşmüştük. O insanın bir cadı olduğunu ve anneni büyülediğini söylüyorduk. Ta ki aylar sonra iki bebek doğana kadar." Gözlerini üzerime çevirdi.
Ellerimi birbirine kenetlemiş devamını bekliyordum. Diğer periler çevremizde çember oluşturmuş büyük bir sessizlik içindeydiler. Ağzımı açamıyordum.
"Kardeşini biliyorsun." Gözlerimi yıldızlarla dolu olan göğe çevirdim. Kardeşimle aynı gökyüzüne mi bakıyorduk acaba?
"Biliyorum."
"Kardeşin seni biliyor mu?" Gözlerimi yıldızlardan ayırmadan cevapladım.
"Biliyor."
"Bir gün onunla karşılaşırsam ikinizin buluşmasını sağlayacağımdan emin ol." Gözlerimden süzülmek için fırsat kollayan yaşları geri yolladım ve periye gülümsedim. Tüm güzelliği ve asilliğiyle parıldıyordu.
"Bundan çok memnun olurum." gülümsüyordu. İnsanın içine ferahlık düşürecek cinstendi. Belki de bilerek yapıyordu.
"Annenin asaletini bütünüyle taşıyorsun. Siz doğduktan sonra sizi uzunca bir süre gizlediler ama bir hain vardı. Ailen sizi gizlediklerini sanırken onlar planlar kuruyorlardı. Baban evde değilken ve annen yalnızken... Biliyorum çünkü annenle gerçekten iyi arkadaştık. Yaptığı her şeyi anlatırdı bana, ben de ona..." acı bir gülüş doldurdu kulaklarımı. Gülümseyen yüzünün ardındaki hüznü okuyabiliyordum. Bunu bilmek için medyumluğa gerek yoktu.
"Ondan yıllardır haber almadım."
Soğuktan bembeyaz olmuş ellerime baktım. Anneme niye hiç adıyla hitap etmemişti?
"Onun adı neydi, Annemin?" tahtından kalkıp süzülerek yanıma geldi. Soğuk ellerini yanaklarıma koyduğunda içimi bir ürperti sardı.
"Gerçek dostlar isme önem vermez. Artık gitmelisin. İnsanlarla tartışmak istemiyorum. Ama her zaman seni izliyor olacağım. Yalnız olmadığını bil küçük kız." Perinin ışığı azalırken diğer periler de uzaklaşmaya başladı. Kıkırtıları ve şakalaşmaları geri dönmüş, ama sesleri gittikçe uzaklaşmaktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...