Bilinçsizlik.
Bedenime, zihnime, fikirlerime ve hatta bilinçaltıma bile hâkim olan şey buydu.
Karanlık mı, aydınlık mı, yoksa başka bir şey mi olduğunu bilmediğim bir yerdeydim. Belki de uyanık kalmayı başarmış bilinçaltımın bir köşesinde. Bir bilinmezlikte.
Zihnimin geri kalan büyük bir kısmı ve bedenimin tamamı benim kontrolüm dışında bir şey yapıyorsa da bilmiyordum.
Kafatasımın içinde her daim yankılanan milyonlarca düşünce, bilinçsizliğin karanlık köşelerine sığınmış, muhtemelen kendime gelmemi bekliyorlardı.
Zihnimin zorlukla uyanık tuttuğu küçük bir bölgesinden bunları düşünüyordum. Düşünmek denir miydi buna bilinmez.
Ne kadar zaman geçti? Zaman geçti mi bilinmez, etrafımdaki şeyleri fark etmeye başladım. Karanlıktı. Çok fazla karanlıktı. Uzakta bir yerde beyaz noktalar görüyordum. Kafamın üstünde, üzerine basmadığım ayaklarımın altında, arkamda ve önümde...
Birkaç minik nokta, işte bu minik beyaz noktalar düşündüklerimdi. Beynim tüm aktivitelerini bu birkaç noktaya odaklamış, geri kalanını boş vermişlikle bir kenara savurmuştu. Zavallı aklıma hiçbir soru gelmiyordu.
Soru ne demekti ki?
Az önce düşündüğüm o bilinmezlik içeren cümle mi, Yoksa evrenin tüm bilinmezlikleri mi?
İkisi de bilinmezlik içeriyordu. Öyleyse soru böyle bir şeydi.
Acı
Kaybolmuş bedenimin canı yanıyordu. Nerede olduğunu bilmediğim o acımasız acı tüm benliğimi ele geçirmiş gibiydi. Nerede başladığını bilmediğim acı tüm benliğime yayılıyordu.
Karanlığın ortasında duran zihnim iki büklüm oldu. Var olan düşüncelerim de raflarından döküldü. Şimdi tekrar karanlıktaydım.
Ne yapıyordum ben?
İşte soru buydu. Sormam gereken şey buydu.
Bundan önce ne yapıyordum?
Aklıma gelen tek şey acemi bir yazarın bile tek bir cümleye sığdırabileceği kadar sıkıcı ve sakin geçen yaşamımdı. Ama hayır. Ondan sonra bir şeyler olmuştu ve ben bu duruma düşmüştüm.
Büyü.
Büyü gerçekti ve kötü amaçlı olup doğa tarafından yasaklanan bir tanesi benim üzerimde uygulanmıştı. Sonra bu büyü üzerimden onaylanan ama can yakan bir şekilde çıkarılmıştı. Sonra...
-Seni geçmişinden koruyamadığım için özür dilerim Abriana.
Abriana. Bu kelime bana bir şeyler çağrıştırıyordu ama raflarından düşen aklımın kalan parçaları da bir yerlere yuvarlanmış olacaktı ki anlamıyordum.
Acıyla kendinden geçmiş olan bedenim rahatlamış olmalıydı, artık zihnimin karanlığını aydınlatan birkaç beyaz noktayı yeniden görebiliyordum.
Büyü, üzerimden gitmişti ama etkileri hala sürüyordu. Yan etkileri demeliyim sanırım. Nasıl olduğunu bilmesem de silinen hafızam hala silikti mesela. Geri nasıl gelecekleri ise bir başka gizemdi.
Görüş açıma giren beyaz ışıkların, namı diğer yıldızların sayısı çoğalmaya başlamıştı. Zihnim bedenimin aksine toparlanıyordu. Zihnimin içindeki görüntüm ortaya çıktığında ilk yaptığım şey öne bir adım atmak oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...