"Kralım, buzul krallıktan size haber var!"
Yemek masasında verilecek kadar önemli bir haber olmalıydı bu. Karşımda oturan Alper'le bakışıp kristal masanın başında oturan babamıza döndük. Kaşlarını çatmış ve ciddileşmiş bir yüzle haberciye bakıyordu. Haberciden sızan endişe duygusunu sezebiliyordum.
"Bu kadar önemli olan haber neymiş? Söyle bakalım."
Haberci yutkundu ve Alper ile bana kaçamak bir bakış gönderdi. Devlet sırrı mı, yoksa güvensizlik mi? Belki ikisi de. Babam ikimize gurur dolu bir yüzle bakıp haberciye hitaben konuştu.
"Her ne söyleyeceksen onlar da öğrenecek."
İçimin ve yanaklarımın ısındığını fark ederken gülümsedim. Ne yazık ki iştahım kaçmıştı, tamam yemeklerin hepsi enfesti ve hayatımda tatmadığım bu şeyleri silip süpürmüştüm ama daha tatlımızı yememiştik. Bu birlikte ilk aile yemeğimizdi ve şimdi bölünüyordu. Oysa az önce ilk defa aile sohbetinin ne demek olduğunu anlamış, yıllarca kandırılanın bir tek ben olmadığını fark etmiştim. Zavallı kardeşlerim Nur ve Can da kandırılmıştı bir aile olduğumuza dair.
"Kralım..."
Beyazlar içindeki genç siyahi adamın alnında biriken boncuk boncuk ter damlalarını görebiliyordum. O söylemeden zihnine girmek istemiyordum. Bu kendi kalkanımı indirmek demekti ve bu kalabalık sarayda benim için tam bir işkenceydi. Yine de önemli habercilerin doğruyu tamamıyla söyleyip söylemeyeceği benim kontrolüm altındaydı. Bu işi seve seve üstlenmiştim. Diğerlerini başka zihin oyuncuları kontrol ediyordu ama o zihin oyuncular da benim kontrolüm altındaydı. Beni sadece saf bir prenses sanan koruyucular denetlendiklerinin farkına bile varmıyordu.
Ne ara bu kadar gelişmiştim ben?
Daha iki gün önce giymiştim başıma değerli mücevherlerle kaplı o güzel, zarif tacı; o günün akşamı kendi kendime sıkı bir kalkan da yapmıştım üstelik. Kafatasımın çevresini saran bir düşünce kalkanıydı bu. İstediğim an bir boşluk yaratıp insanların beynine sızmaya çalışmıştım. O insanlar kapımdaki zihin koruma eğitimli muhafızlar oluyordu.
Sonuç olarak o iki muhafız hakkında her şeyi öğrenmiştim.
"Kralım, prens ve prensese saygım, güvenim sonsuz ancak bu birinci seviyeden gizli bir haber."
Babam kıyafetlerini kırıştıracak hızla ayağa dikilirken ortamdaki soğukluk, dokunsam buz olup kırılacakmış gibi artmıştı. Neler oluyordu burada?
"Benimle gelin!"
Babam hızla arkasını dönüp yemek odasının bilmediğim bir yönüne giderken narçiçeği rengi ipek elbisemi düzelterek ayağa kalktım. Bu elbiseler fazla süslüydü ama yapacak bir şey yoktu, zihin ustası kimliğimi gizlerdi en azından. zihin ustalarının sadeliği sevdikleri bilinen bir gerçekti.
Sanırım siz dediğinden kastı hepimizdik ki kalkan Alper'in ardına takılıp kısa topuklu ayakkabılarımla yürümeye başladım. Ah, tam bir işkence. Ne vardı mis gibi spor ayakkabı geçirsem ayağıma.
"Hoje, Prens Çağan'ı bir numaralı odaya çağır!"
Hoje kimdi bilmiyordum ama hızla koşuşturan ayak seslerine bakılırsa çoktandır etrafımızdaydı. Aklıma bin türlü ihtimal üşüşürken Alper'in koluna girip babamın peşi sıra hızımı arttırdım, yemek salonundaki tavana uzanan güneş sisteminin yağlı boya resmine doğru ilerliyordu.
-O nereye gidiyor?
Kafamı ağır ağır iki yana salladım. Başımdaki taç kayar gibi olduğunda refleks olarak hızlı bir hareketle yerine oturttum. Buna alışmam zaman alacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...