9. Bölüm: Su

4.8K 432 143
                                    


   Mutfak masasına oturmuş çılgınlar gibi tıkınan gurubumu izlerken belki de evde yemek yemeyen yada yeme çabasında olmaya tek kişi bendim. 

Aslı diğer herkesi pastasından uzaklaştırmaya çalışırken Uğur gücünü kullanarak oturduğu yerden besleniyor, Doğa sakince sandviçini yerken Ateş onun ekmeğinden koparıp ağzına atıyordu. Zeina bile kendine sebze çorbası bulmuş onunla besleniyordu. Burada normal davranan tek kişi bendim, yada anormal olan, genelde bu saatte odamda kapanmış hayatımı sorguluyor olurdum, denk geldiğim günlerde her zaman bu manzara vardı. 

Onca yemek arasında tartışarak birbirlerininkine göz koyuyor olmaları aşırı samimilikten olmalıydı. Ben ve kardeşlerim de böyleydik. Sonraysa, ah her heyse. 

Sonunda pastası biten Aslı yanıma geldi. Grubun neredeyse tamamının odalarına çıkmış olduğunu da şimdi fark ediyordum. 

"Hadi Duygu gidelim!" Sadece beni kolumdan çekip mutfaktan çıkarasıya kadar tahammül etti ve sonrasında rüzgarını yüzüme çarparak odasına gitti. Öylece bakakalan ben sonunda hareket ettim ve koşar adım arkasından çıktım. 

Henüz nefes nefese odamın önüne ulaşmıştım ki Aslı'yı çoktan giyinmiş halde odamın önünde buldum. Bu kadar büyük bir yerde yaşamanın dezavantajlarını bir tek Aslı yaşamıyordu herhalde. Benimkinin bir benzeri olan siyah tulumunda benimkinin aksine sarı şeritler vardı. Her ustanın sahip olduğu renk kıyafetlere yansıyordu demek. 

Kaplumbağa adımlarıyla kapıya ulaşıp açarken sabırsızlanan sarışın beni içeri itip kapıyı kapadı. 

"Hadi ama Duygu, o tulumun içinde nasıl duracağını merak ediyorum." Beni bırakıp açık bıraktığı parlak sarı saçlarını suratıma çarparak üniformama ulaştı ve havaya kaldırıp bakmaya başladı. Mükemmel dişlerini göstererek gülümserken tekrar yanıma ulaştı ve kıyafeti üstüme tuttu. 

"Vay canına, William sana kıyak geçmiş. Bu harika." Onunkiyle arasında pek bir fark göremesem de fikirlerine saygı duyuyordum. 

Tulumu elime tutuşturup odamdaki tekli koltuğa oturdu ve tırnaklarıyla oynamaya başladı. Odadan çıkacak gibi durmadığından banyoya geçtim. Kısa süreli bir mücadelenin ardından giyinmiştim ama bu şekilde odadan çıkmaya pek niyetli değildim. Dar şeylerden hoşlanmazdım. Spor ayakkabıları da giyecektim ama Aslı'nın ayaklarının çıplak olduğunu hatırladım.

"Tatlım giyinmeyi başarabildin mi yoksa itfaiye çağırayım mı?" Tamam artık bu kadar oyalanmak yeter. Dudağımın kenarını dişlerken kapıyı açtım.

Koltuğa yayılmış ayaklarını havaya dikip başını oturulacak yere yaslamış olan Aslı kafasını kaldırdı ve gözlerini büyülterek bana bakmaya başladı. Hızla yerinden kalkıp yanıma geldi ve bir elimden tutarak beni döndürdü.

"Sanırım seni fazla hafife almışım, şu an karşımda bir manken duruyor olmalı." Dediklerinde ciddi olup olmadığından emin değildim ama gülümsedim.

"Bazen öyle giyiniyorsun ki doğduğundan beri spor yapmadığın için fazla kilolarını sakladığını düşünüyorum." Gerçekten böyle mi giyiniyordum. Oysa ben o siyah şeylerin hepsini sevmiştim. Saçlarını havalı bir şekilde arkaya atıp gülümsedi.

"Bundan sonra kesinlikle sana elbise giydireceğim." Elimi kaldırıp itiraz etmeme izin vermeden kapıya yürümeye başladı. Her neyse, hiçbir kuvvet bana zorla elbise giydiremezdi.

Koridora adım attığımız anda Aslı'nın bileğinden ışık gelmeye başladı. Şu büyü şeylerinden biri olduğunu düşünecekken bunun sadece teknoloji olduğunu anlayıp rahatladım. İyi ki zihin okuyucusu olan bendim, yoksa beynimdeki bu saçma şeyleri duyabilen bir insanın olması düşüncesi korkunçtu.

Zihin Oyunları: SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin