72. Bölüm: Sona son adım

2.4K 262 59
                                    

   

Gördüklerimi anlamlandırmak için bir an, sadece bir an durdum. Bu, gerçek olamayacak kadar, hayır, gerçek olamayacak kadar...

...

İç organlarım gözlerimin gördüklerine dayanamıyor, adeta birbirine girmek için yarışıyordu. Midemin bulantısını bastırarak ellerimle dudaklarımı mühürleyip titremekte olan dizlerimin üzerine çöktüm.

Ciğerlerim bir şey anlatmak ister gibi inip kalkarken zavallı benliğim bu denli bir vahşete hazır değildi. O anki şartlar olmasa, sadece bir yıl kadar önce görseydim o gördüklerimi, aklımı tamamen yitirirdim, belki de hafızamı olduğu gibi silerdi zavallı bilinçaltım.

Arkamdan gelen feryatlar kalbime saplanan diğer darbelerdi. Kendi gördüklerim, hissettiklerim yetmezmiş gibi arkadaşlarımın dehşet ve hüzün dolu duyguları delik deşik ediyordu zihnimi.

Gözlerimin gördüğünü tanımlamak kolaydı bir nevi, ama hissettiklerim, onları tamamen dökmek yazıya, mümkün değildi işte, sadece bir damla hayat sıvısı için söyleyebileceklerim romanlara sığamayacakken, gözyaşı dökmeye bile gücümün yetmediği o anı anlatmak yüreklere sığmazdı.

Zamanında, belli ki yakın bir zamanda çok güzel olduğu bu halde bile belliydi. Kafasını kurak topraktan kaldırmaya çalışıyor, ama asil başını fazla kaldırmadan yorgun gözleriyle geri düşüyordu. Mor irislerinin beyazı acıdan kan kırmızısı olmuştu acıdan, yıllarca boyutları yönetmiş türün asil üyesi, işte yerde korkunç ve akla hayale sığamayacak yaralarla yatıyordu.

"Bu.. bunu ona nasıl..."

Doğa'nın acı çeken ağlamaklı sesiyle gözlerimi bakmak istemediğim yere, bedenine çevirdim. Çöl kırmızısı derisi paramparçaydı, sırt kısmından büyükçe bir parçanın olmadığını görebiliyordum. Kırmızıydı, onun kanı da, bizim gibi. Bu ayrıntıyı nedense silemiyorum gözlerimden.

Onu buraya nasıl biz görmeden getirdiklerini bilmiyordum ama psikolojik bir saldırı olduğunu anlamak için zihin ustası olmaya gerek yoktu. Başarılı olmadığını da iddia edemezdim üstelik. 

Ellerimi ateş gibi yanan zemine koyup gözlerimi kapadım. Bir süre ellerimin yanışını hissedip duygularımı raflarına kaldırdım, sadece azgın öfke gitmeyi reddederek damarlarımdan, her bir zerremden taşıyordu.

Yere vurduğum yumruğumla hızla ayağa kalktım. Gözlerimin kararmasını önemsemeyerek, asil yaratığa arkamı dönmeye utanarak hitap ettim arkadaşlarıma ve asil görev sahiplerine. Sesim nasıl olduysa titremiyor, aksine hiç olmadığı kadar güçlü çıkıyordu inatla. 

"Bunun bizi yıkmasını istedi ama yıkmadı." 

Dedim, arkama bakmasam da güç ustası dahil herkesin yere çöküp, bir kısmının hıçkırarak gözyaşı döktüğünü bildiğim halde. Yıkılmamışlardı ama bir bakış bile bu canlıya, ömürlük bir yıpranmaya yeterdi.

"Daha da hırslandırdı çünkü hiçbir canlı bunu hak etmez." Kelimelerimin arasına güç ve cesaret tohumu ekleyip zihinlerine fısıldadım. Bunu ödeyecekler.

"Sayımız ya da yaşımız değil önemli olan." Akıllarındaki şüpheleri kayıtsız bir acımasızlıkla silip fısıldadım. Biz güçlüyüz.

"Önemli olan kendimizi tanımamız. Biz ustalarız." 

Arkadaşlarıma dönüp birbirlerine kaçamak bakışlar atarak ayağa kalkışlarını izledim. Ah, onlar daha çocuklardı gerçekten. 

"Bizi bu gezegen her bir boyutunun koruyucusu, her bir gücün ustası olarak seçti. Şimdi sıra görevi yerine getirip yüzyıllardır süren bu deli saçması savaşı sonlandırmak. Biz savaşmayız. Koruruz!"

Zihin Oyunları: SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin