Bulanık zihnimim içinde bilincimi açtım. Uzay boşluğunda bağdaş kurmuştum. Beyaz elbisem dört bir yana yayılmış dururken göğsümün üzerinden uzanan parça durmadan renk değiştiriyordu. Gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım. Eskisinden çok daha fazla yıldız vardı. Çok daha parlak olanları onları düşünmeye başlamam adına yanıp sönüyordu. Oldukça uzak olan bir yerde kırmızıya kaçan geni bir galaksinin oluşmaya başladığını gördüm. Ne olduğunu sorgulamaya kalksam içinden çıkamayacağımı bildiğimden bilinçaltımı incelemeye devam ettim.
Her bir düşünce benimdi. Öğrendiğim yeni şeylerle beraber durmadan artıyor ve düşünce evrenimi genişletiyorlardı. Bu evren benim zihnimdi.
Beynimin komutuyla değişen çevreye baktım. İlkbahar günündeki bir okyanus kıyısıydı. Okyanusa dik uzanan uçurumlardan başlarını eğmiş ağaçlar çiçeklerini doğaya açmışlardı. Kardeşimi çağırmak için güzel bir yer.
Alper?
-Kardeşim?
Gülümsedim ve etrafımda döndüm. Dönüşümle beraber yerdeki çiçek yaprakları havalanmış ve okyanusun karşısında dansa başlamışlardı.
Bana nerede olduğunu söyle, artık diğer boyuttayım
-Zamanı gelince buluşacağız Abriana, sabretmek zor ama zorundayız
İfadesiz yüzümle yürüyüp mor yapraklı ağaçlardan birine dokundum. Dokunuşumla beraber mor çiçekler ışık saçmaya başladı.
Neden Alper? Neden? Yeterince sabretmedik mi?
-Kimseye güvenme kardeşim,
Güzel manzara değişmeye başladı. Okyanustan gelen kasırga kendini göstermeye başlamıştı.
-Öfkelenme kardeşim, buna mecburum, ne olur sabret, zamanı gelince ben seni bulacağım
Bana hiçbir şey söylemiyorsun.
Kaos büyüdükçe büyüyordu. Okyanus yükselmiş ve sert dalgalarıyla ağaçları kökünden sökmeye başlamıştı. Bense bu karmaşanın ortasında dikilmiş etrafta olan biteni izliyordum.
-Lütfen Abriana, öfken bana olmasın
Öfkem herkese Alper, öfkem bize bunu yapanlara, şimdi uyanacağım
Gözlerimi açmaya çalıştım. İlk denemem başarısızlıktı. İkinci ve üçüncü denemelerden sonra sonunda başardım. İlk gördüğüm rahatsız edici derecede parlak bir tavandı. Gözlerimi tekrar kapayıp yerimde doğrulmaya çalıştım. Bacağıma saplanan keskin ağrıyla beraber dudaklarımdan istemsiz bir ses çıktı.
"Küçük usta uyandı." Sesin geldiği yöne döndüm. Kahverengi küt saçlı sevimli bir kadın sapsarı v yaka tişört ve aynı tonda bir pantolon giymiş elindeki tablet benzeri şeye bir şeyler yazıyordu. Anlamaya çalışarak etrafa baktım. Hastane odasıyla benzer bir yerdi ama çok daha az kablo olduğu kesindi. Beyaz bir yemek masası, aynı tonlarda dolap, duvardaki raflarda duran değişik şişeler... İlginç bir yer olduğu kesindi.
"Merhaba," elindeki tablete kısa bir bakış attı. "Abriana. Şu an nerede olduğunu biliyorsun değil mi?" etrafıma baktım. Diğer boyut evet ama orada neresi?
"Pek sayılmaz." Kadın kaşlarını çattı ve gözlerini tablette gezdirdi.
Amnezi mi?
"Hayır, hafızam yerinde sadece nerede olduğumdan emin değilim." Kadın kaşlarını kaldırarak şaşkın bir bakış attı.
"Bir an kim olduğunu unutmuşum küçük usta. Pekâlâ, şu an geldiğin yerdeki deyişle bir hastanedesin. Ben de bir iyileştiriciyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zihin Oyunları: Sınır
FantasyDünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudur? Hayat doğru bildiğimiz yanlışlarla doludur elbet ama ya hayatınız tamamen yalansa, ya bu dünyanın farklı versiyonları varsa? Daha g...