***
Ben utangaç bir kalbi taşırım geceden..
Ben sana aşık olduğumu,
ölsem söyleyemem..
***
Yastığın altında çalan telefon alarmı ile uyandı Yavuz Miroğlu. Daha uyuyalı ne kadar olmuştu ki çalıyordu bu alarm? Uykusuzluktan gözlerini açamıyordu. Toplantının canı cehenneme demek vardı da işte diyemiyordu. Odanın salonundaki koltuk oldukça genişti fakat bir yatak kadar rahat değildi. Yine bir ton eklem ağrısı vardı. Neredeyse sürüne sürüne banyoya gitti genç adam. Banyoya giderken tek gözüyle yatak odasındaki rahat yatakta yatan genç kıza baktı. Ne de güzel uyuyordu. Fakat fazla sürmeyecekti genç kızın prenses uykusu. Yavuz birazdan o uykunun içine edecekti.
İşlerini halledip ayılmış bir vaziyette çıktı banyodan. Dirençli bir vücudu vardı neyse ki. Günlerce uyumasa dayanabilirdi. İş uyanmaktaydı. Uyandıktan sonra sorun yoktu.
Sessizce yatağa yaklaştı. Ahsen'i nasıl uyandıracağını bilmiyordu. Yavaşça genç kızın koluna dokundu. Tepki yoktu. Bir kez daha tekrarladı bu kez ismini de söyleyerek. Cevap olarak kısa bir mırıldanma aldı. Genç kız ne yerinden kıpırdamıştı ne de cevap vermişti. Yavuz bu sefer daha sert dokundu.
''Ahsen!''
''Mıımmımmm.'' Ahsen bu sefer sol tarafına döndü ve ince pikeyi kafasına kadar çekti.
''Ahsen. Lütfen uyan artık.'' Yavuz pes etmeyecekti. Bugün o toplantıya karısını da götürecekti. Projenin mimarıydı. Nasıl götürmezdi? Bütün gece üzerinde çalıştığı projeyi bizzat kendisi tanıtacaktı.
''Ahsen uyan.'' Seri şekilde dürtmeye başlamıştı bu sefer de.
''Ne var? Neden uyanmamı istiyorsun. Bırak beni! Daha yeni uyudum.'' Pikenin altından konuşuyordu, Yavuz yakınında olmasa asla duyamazdı.
''Biliyorum yeni uyudun. Biliyorum çok uykun var ama kalkmak zorundasın toplantıya geç kalacağız.''
''Ne toplantısı? Beni rahat bıraksana sen!'' Genç kız rüyasının en güzel yerinde uyandırılmıştı. Bu da yetmezmiş gibi Yavuz dakikalardır başında uyanmasını istiyordu.
''Projeyi sen çizdin. Seninde orada olman gerek. Hatta sen sunacaksın. Hadi kalk yoksa ben kaldırmasını bilirim.''
''Ya ne alaka? Projenin sahibi sensin. Her şeyi detaylıca anlattım. Slâytları da sen hazırladın sen sunabilirsin beni karıştırma. Şimdi git başımdan uyuyacağım!!''
''Ahsen kalk diyorum. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.'' Genç kız üzerindeki pikeyi hışımla açtı. Uykusuz gözleri kan çanağı gibiydi. Bir de üstüne bu öfkeyle ateş saçmaya hazırlanıyorlardı.
''Ben gelmeyeceğim anlamıyor musun? Beni kişisel meselelerine ortak etme. Bırak şimdi uyuyayım.'' Daha uygun bir dil kullanamazdı bundan başka. Görünüşüne göre gayet sakin cevap vermişti fakat daha fazla üzerine gidilirse karşısında ne varsa yakacak derecede öfke kusacaktı.
''Benden günah gitti.'' Yavuz genç kızı kucakladığı gibi banyoya götürdü. Genç kızın çırpınışlaını ve söylediklerini dikkate almıyordu.
''Bıraksana beni. Ne yapıyorsun? Bırak!! Tamam, kalkacağım işte bırak. Kalkacağım dedim ya.'' Genç kızın kabul edişi bile umurunda değildi. Bir kere yapacağım dediyse yapardı. Kızı küvetin içine bırakıp duş başlığını bir eline aldı. Diğer eliyle de kızın çıkma çabalarını savuşturuyordu. Suyu çok soğuk olamayacak şekilde ayarladığında Ahsen küvetten çıkma çabasındaydı. Yavuz suyu açıp kızın üzerine tuttuğunda bütün çırpınışları anında durmuştu. Su tepesinden aşağıya akarken öldürücü bakışları genç adamdaydı. Adamın, genç kızın kaymaması için belini tutan eli anında çekilmişti.
''Seni pislik! Sen şimdi görürsün!'' İntikam alması gerekiyordu genç kızın. Sabahın bu saatinde hele de bu kadar uykusu varken adamın yaptıkları resmen eziyetti. Duş başlığını elinden kapıp bu sefer de o genç adamı ıslattı. Şimdi ikisi de sırılsıklam olmuşlardı.
Yavuz bu tepkiyi beklemiyordu. O sadece kızın uykusunu açmak istemişti. Ama sevgili karısı yine yapmıştı yapacağını. Ahsen genç adamı tamamen ıslatmıştı. Yavuz şaşkınlıktan hiçbir şey yapamıyordu. Odayı dolduran kükremesini duyduğunda anında itaat etti genç adam.
''Şimdi çık dışarı.'' Yavuz banyodan çıktıktan sonra kısa bir duş aldı Ahsen. Bu iki olmuştu. Bu adamın elinden çok çekeceği vardı. Ama hepsinin zamanı gelecekti. Onu da ıslatmış olması içini soğutmuyordu. Daha büyü daha başka intikam planı yapmalıydı.
Ahsen in ardında Yavuz da banyoda işini halletmişti. Ortam gergindi. Kimse bir şey söylemiyordu. Yavuz'un Ahsen'e bir özür borcu vardı ama çekiniyordu genç adam. Kahvaltı boyunca nasıl söyleyeceğini düşünmüştü fakat bulamamıştı. Aslında konuşmak da istemiyordu çünkü genç kız toplantıya gelmekten vazgeçer diye korkuyordu. Aslında yaptığından sonra asla gelmez diye düşünmüştü ama karısı yine onu şaşırtmıştı.
Kahvaltıdan sonra şirkete gitmek için yola çıktıklarında da yol boyunca sessizlik sürmüştü. Yavuz toplantıdan önce özür dilemesi gerektiğinin farkındaydı. Bu genç kıza bir borcuydu. Araba şirketin önünde durduğunda Ahsen inmek için hamle yapınca Yavuz onun durdurdu. Genç kız bir tutulan koluna bir de Yavuz'a bakıyordu. Kolunu kurtarıp inmek için tekrar hareketlenince bu sefer Yavuz daha sıkı tuttu Ahsen'in kolunu.
''Ahsen. Lütfen dinle.''
''Dinleyecek bir şey yok. Bırak kolumu da ineyim. Geç kalacağız.''
''Özür dilerim. Tamam mı? Ben isteyerek yapmadım. O an aklıma başk...''
''Gerek yok gerçekten. Şimdi kolumu bırak da ineyim.'' Yavuz istemeye istemeye bıraktı genç kızın kolunu. Özür dilemesine bile izin vermemişti genç kız. Çok kızgın olmalıydı. Bir şekilde gönlünü alması gerekiyordu. Ama nasıl yapacağı konusunda en ufak bir fikri bile yoktu?
Ahsen arabadan inip, arabanın arkasındaki çizimleri eline aldı. Yavuz da bilgisayarı taşıyordu. Şirketten içeri girdiklerinde Yavuz'un odasına çıktılar. Fransızların uçaktan indiklerini ve şirkete gelmek üzere yolda olduklarını öğrendiler. Toplantı için hala biraz vakitleri vardı. Ahsen Yavuz'un odasındaki masada son gözden geçirmeleri yapıyordu. Yavuz sekreterine mimarların hiçbirinin toplantıya katılmayacağını söyledi. Hepsinin işine son vermeyi düşünmüştü ama yine vicdanı daha ağır gelmişti. Şimdilik onları sonraya bırakacaktı. Önce toplantıya odaklanmalıydı. Bilgisayarından son kontrolleri yaparken sekreteri telaşla içeri girmişti.
''Yavuz Bey. Bir sorunumuz var?''
''Ceren lütfen gerçekten bir sorunsa söyle. Yoksa kafamı daha fazla meşgul etmek istemiyorum.''
''Efendim. Sanırım gerçekten bir sorun.'' Yavuz başıyla dinliyorum işareti verdi. Hiçbir işi yolunda gitmeyecek miydi? ''Yavuz Bey, Fransızlar bildiğiniz gibi yanlarında tercüman getirmiyorlar. Tercüman işini biz halledecektik. Finansman Sorumlumuz Serkan Bey Fransa'da öğrenim görmüş olduğundan tercüman ayarlama gereği duymadık. Onunla çalışacaktık fakat dün Serkan Bey annesini kaybetmiş bu yüzden memleketine gitmek zorunda kaldı. Şuan elimizde Fransızca bilen biri yok. Tercüman ayarlaması da uzun sürecek. Ne yapacağımı bilemedim efendim.''
''Bir işimiz de rast gitse şaşacağım zaten. Adamlar İngilizce de mi bilmiyorlar?''
''Hayır efendim. Sadece Fransızca. Gerçi temsilcilerden biri İspanyolca biliyormuş ama maalesef bizde İspanyolca bilen de yok.''
''Anlamıyorum bir insan İngilizceden önce neden İspanyolca öğrenir ki? Bir de koskoca uluslararasında çalışan insanlar nasıl İngilizce bilmezler? Kafayı sıyıracağım şimdi. Almanca bilselerdi bari. Ulan Almancam var kullanamıyorum. Hay Allahım sabır ver.''
Yavuz kendi kendine söylenirken Ahsen karşıdaki masadan konuşmayı başından beri dilemişti. Kader yine ondan tarafa dönmüştü işte. Yavuz Miroğlu bir kez daha eline düşmüştü. Üniversitedeyken gittiği Fransızca kursu ilk defa işe yarayacaktı. Sinsi sinsi gülümseyerek yerinden kalktı. Hala odadan çıkmamış olan sekreteri umursamadan Yavuz'un önüne geldi. Masaya ellerini dayayıp hafifçe eğildi.
''Yine elime düştün Miroğlu. Felek yine benden yana.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
General FictionKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...