Bölüm 44: 'Ağa-ağabey... Be-ben bi-bir şe-şey yap-yapmadım...'

47.3K 2.2K 65
                                    










***


İçin ağlasa da kim duyar seni? Kim anlar dışarıdan olup biteni? Leyla'nın yüzünü görenler bilir, Mecnun'un kalbine batan dikeni.


***


Uzuuunnnn bir bölüm sizi bekliyor :) Ben yazarken çok zorlandım :/ Aslında böyle bir bölüm yazmak istemezdim ama kurgu için hikayenin gidişatı için gerekliydi. Kızanlarınız da olacaktır bana. Onlardan da şimdiden özür dilerim.

Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı da çok merak ediyorum. Paylaşırsanız sevinirim. Bölümü okurken dinleyebileceğiniz bir şarkı da koyuyorum. olayla çok fazla ilgili değil ama güzel oluyor okurken :)

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere :) İyi okumalar...





***





Ali uzaklardan bir ses duyunca gözlerini aralamaya çalıştı. Başı öyle şiddetli ağrıyordu ki bu ağrının sebebini anlayamıyordu. Neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu fakat ne mümkündü. Göz kapaklarını beklide yüzüncü deneyişinde anca aralayabilmişti. Işık gözlerini kamaştırmış gözlerini açtığı gibi kapatmıştı. Biraz kendine gelip tekrar deneyecekti.

Genç adam bu sefer vücudunu hissetmeye çalıştı. Bir yerde oturduğu kesindi. Hatta vücuduna sarılı bir şeyler bile vardı. Kolları arkasında birbirine bir ip yardımıyla bağlanmıştı. El yordamı yokladığında anladı ip olduğunu. Muhtemelen vücuduna dolanan şey de ipti. Onu sarıp bir yere bağlamışlardı. İyi de bu kim niye yapsındı?

Sonunda bir cesaret gözlerini açtığında etrafındaki hiçbir şeyi seçemiyordu genç adam. Her yer bulanıktı. Netlik yoktu. Görüşü midesinin bulandırmaya bile başlamıştı. Gözlerini kırpıştırıp netlik sağlamaya çalıştı ama başındaki ağrı gerçekten dayanılmazdı. Ellerini çözmeyi de denemişti ama nafileydi. Kendi başına buradan çıkamayacak gibiydi. Ateş yokluğunu fark ettiğinde elbette ki kendisini bulacaktı. Hatta belki de bulmak üzereydi.

Ne kadar zamandır burada olduğunu bilmiyordu. Dedesi ile buluşacaktı fakat konakta gördüğü o dengesiz kız yüzünden geç kalmıştı. Konaktan çıkıp buluşma yerine giderken olmuştu ne olduysa. Gerisi boştu. Nasıl buraya geldiğini hatırlamıyordu. Kaçırılmıştı. Sebebini bilmiyordu.

Görüşü netliğini kazandığında etrafını inceledi. Depoyu andıran karanlık bir yerdeydi. Boş koliler etrafa saçılmıştı. Kırık olduğunu tahmin ettiği iki sandalye de tam karşısındaydı. Oturduğu sandalyede debelenip ipleri çözmeye çalıştı. Nafileydi. Ağzındaki bez parçasından bile kurtulamıyordu. Uzaklardan gelen iki adım sesini duyduğunda debelenmeyi bırakıp sesleri dinlemeye başladı. Adamların gölgelerini karşı kapının önünde gördüğünde hiç uyanmamış gibi baygın numarası yapmaya başladı. Ne olduğunu çözmesi gerekiyordu. Ezkaza buradan kurtulursa hesap soracak birileri olmalıydı.

Adamların ayak sesleri kendine on on beş adım kala durdu. Ne yaptıklarını merak ediyordu ama gözlerini açamazdı.

''Hala uyuyor işte! Ne yapacağız? Kızda uyanmadı.'' 

''Ne bileyim oğlum ben? Bize gidin kaçırın dediler. Buradan başka yere götürecekmişiz. Uyanmaları lazım artık. Uyansınlar ki tekrar bayıltalım. Kaç saat sürüyormuş bu ilacın etkisi?''

''Aldığım adam en az beş saat dedi ağabey. Ama bunlar altı saattir uyuyor. Emri veren adam bir daha ki dozajı az verin üç saate bütün işimiz bitecek dedi. Ne yapalım şimdi?''

AH SENDE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin