Efendim şiirli miirli romantik bir bölümle karşınızdayım. Romantik deyince aklınıza direk Melek ile Emirhan geldiğini biliyorum. Alıntıyı okuyanlar da zaten anlamıştır :DSizi Melek ve Emirhan'ın kollarına bırakmadan birkaç şeyin haberini vermek istiyorum. Çoğunuzun beklediği, hayranlarını sabırsızlandıran Yavuz ve Ahsen'li bölüme bir bölüm kaldı. Beklentiyi yüksek tutmak gibi olmasın ama altmışıncı bölüm bomba bomba... Daha ne diyim :)
Okuduktan sonra ya ama ben başka hayal etmiştim bomba falan deyince diyenleriniz olacaktır elbet ama o hayalleriniz daha erken :D Bir sonraki bölümü merakla bekleyin derim ben :)
İyi okumalar efendim... Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin....
***
Aşk görmekten çok özlemeyi sever, dokunmaktan çok düşlemeyi... Ve aşk öyle haindir ki; nerde imkânsız varsa gider onu sever..
***
Annesi salondan çıktığından beri endişeliydi Melek. Misafirlerin yanından ayrılıp bakamıyordu da. Hoş zaten annesi ağabeyi ve kendisini ardından gelmemeleri için durdurmuştu. Her türlü gidemiyordu. Boğuluyordu sanki Berfin konuşuldukça. Tamam, herkes bir çözüm bulmaya çalışıyordu, biliyordu en çok da ağabeyi çabalıyordu ama böyle ağır bir konu artık darlıyordu genç kızı. Kız kardeşinin durumu hazmedilir şey değildi. O da Befin kadar acı çekiyordu. Hem nasıl çekmesindi? Canının canı kahrolurken Melek nasıl sakin dursundu?
Berfin'in başına gelenlerden sonra okula da uğramamıştı genç kız. Nasıl giderdi ki zaten? Aklını toparlayamıyordu bile. Neyse ki okulu emanet edebileceği öğretmenler vardı da gözü arkada kalmıyordu. Arslan'ı da birkaç kere yollamaya çalışmıştı bu süre zarfında ama küçük çocuk nuh diyor peygamber demiyordu. Kimse bir şey demese de kötü bir şeyler olduğunun farkındaydı Arslan. Allahtan Ahsen ile araları iyiydi de onu bari dert etmiyordu şimdi.
Başlarına gelen onca şeyin artık bitmesini istiyordu içten içe. Bu yaşananlar sakin ve yolunda giden hayatlarını bir anda mahvetmişti. Etrafındaki herkesin acı çektiği aşikârdı. Nereye kadar böyle devam edecekti? Kim ne suç işlemişti de cezaları bu kadar ağırdı?
Karşısında ayağı alçıda yatan yengesini gördükçe gözlerinde biriken yaşlara mani olamıyordu Melek. Başkaları için canını tehlikeye atabiliyor oluşuna hayrandı Melek. Ağabeyi ne şanslı adamdı. Allah bu iki insanı boşuna bir araya getirmiş olamazdı. Her şeyin bir sebebi olduğu gibi bu evliliğin de bir sebebi olmalıydı. Geç olmadan herkesin bunu görmesini diledi.
İçinden belki olur belki olmaz bir dua tutturdu genç kız çayları tazeleme bahanesiyle mutfağa giderken, artık kimsenin canı yanmasın istiyordu. Tek dileği, tek temennisi buydu.
Boş bardak dolu tepsiyle avluya inen merdivenlerin başına geldiğinde arkasından adının seslenilmesiyle kala kaldı. Herkesin içeride olduğu vakit bu adam ne cesaretle konuşuyordu kendisiyle?
''Melek?''
''İstediğiniz bir şey mi var?'' Resmi konuşmaya çalışıyor, ardını döndüğü adamın yüzüne bile bakmıyordu.
''Hayır, ben sadece na...''
''Acil mutfağa gitmem gerekiyor içeridekiler çay bekler.'' Merdivenlerin ilk basamağına adımını atar atmaz kolundan tutulup çekilmişti şimdi de genç kız. Emirhan onu rahat bırakacak gibi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
General FictionKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...