***
Dün güne dize gelince, yürek acılara doyunca,
o tez dönüşün geç olunca, kendime tahammülü öğrendim...
***
Yavuz koltuğunda geriye yaslanıp gözlerini kapattı. İstanbul'dan geleli neredeyse bir hafta oluyordu. Bir haftadır adam gibi dinlenebilmiş değildi. İstanbul yeterince yorucuydu. Geldikten sonra Melek'in okulunun açılışı yapılmıştı ve genç adam yine yoğun bir temponun içinde kalmıştı. Kız kardeşi Berfin ve Ahsen yükünü biraz da olsa hafifletmişti fakat Yavuz Miroğlu yaptığı sürprizi hakkıyla yerine getirmek istediğinden dolayı işlerin başında kendisi de durmuştu.
Melek ağabeyinin kendisine yaptığı sürprize gerçekten çok sevinmişti. Genç kızın mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Hayatında hiç bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Kafası öyle meşguldü ki günler önce karşılaştığı ve düşünmeyi bir saniye bile olsa bırakamadı o adamı da unutmuştu. Beş gündür faaliyet halinde olan okul tek meşgalesiydi. Tahmininden çok fazla öğrencisi vardı. Yaş gurupları farklı olduğundan üç farklı guruba ayrılmış çocuklarıyla tek tek ilgileniyordu. Ayşe ve Berfin de çokça yardımcı oluyorlardı. Arslan'ın da okula gelmesi sebebiyle Ahsen de her gün okuldaydı.
Arslan henüz okula alışamamıştı. Halasının öğretmen olması bile onu rahatlatmıyordu. Etrafında çok fazla çocuk vardı. Zaten iletişim kurmakta zorlanan kişiliği bu kadar kalabalığı kaldıramıyordu. Çocukların çoğu birbirini tanıyordu ve çok kolay kaynaşmışlardı. Arslan yaşı gereği ikinci grup çocuklar sınıfındaydı. Sabah okula geldiğinde kendine bir köşe seçiyor tek başına köşesinde kendine bir oyun kuruyordu. Çoğu zaman oyun da oynamıyor etrafındaki çocukları izliyordu. Ahsen durumu fark etmişti. Bu sebeple her gün okula geliyor önce biraz uzaktan şekerparesini izliyor sonrasında yanına gidip onunla oynamaya çalışıyordu. Çabaları genelde sonuçsuz kalıyordu ama aksi bir tepki de aldığı söylenemezdi. Ahsen Arslan'ın kalbine giderek yaklaşıyordu ve sonucu kısa zamanda alacağına emindi.
Yaz olması okulun açık olmasına engel değildi. Genel okul tanımından biraz farklıydı. Herkes şimdiden bir isim bile takmıştı: Melek'in Diyarı. Çocukların tatillerde bile gitmek isteyeceği bir yerdi nihayetinde.
Aklına gelenle gözlerini hızla açtı Yavuz Ağa. İstanbul da kendisini görmeye gelen Ömer'i unutmuştu. Verdiği bir söz vardı. Sözünü yerine getirmesi gerekiyordu ama önce Ayşe ile konuşmalıydı.
Şirketten çıkıp Kardeşi için yaptırdığı okula doğru yol aldı. Şehrin biraz dışında olan okula ulaşması fazla sürmemişti. Bir an önce Ayşe ile konuşup bir karara varmalıydı. Anladığı kadarıyla Yakup Bulut kızını evlendirmek için acele ediyordu.
Okula geldiğinde hiç vakit kaybetmeden içeri girdi. Ayağına geçirdiği galoşlarla okul içinde ilerlemeye başladı. Etrafta kimseler yok gibiydi. Saatine baktığında öğle vakti olduğunu gördü. Muhtemelen çocuklar yemek saatindeydi. Yemekhaneye doğru ilerlemeye başladı. Yemekhanenin yanındaki lavaboların yakınında gelen seslere kulak kesildi. Konuşanların görüş alanına girmesiyle kendini gizleyip konuşmaları dinlemesi bir olmuştu. Ahsen dizleri üzerine çökmüş Arslan ile konuşuyordu. İkisi arasında görmeye alışık olduğu bir kareydi. Genelde Ahsen Arslan ile böyle konuşurdu fakat bundan bir adım öteye gidebilmiş değillerdi.
''Arslancım neden yemiyorsun yemeğini? Acıkmadın mı hiç?'' Genç kızın sorusuyla durumu hemen hemen kavramıştı Yavuz. Arslan efendi yine yemek yemeği reddediyordu anlaşılan. Arslan cevap vermiyordu. Her zaman yaptığı şeydi aslında. Ahsen ile bire bir konuştuğu hiç olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
General FictionKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...