İyi akşamlar herkese...
Bölüm başlığını görünce heyecanlandığınızı hissedebiliyorum. Heyecanlanmakta da sonuna kadar haklısınız.
Düğünümüz var ey ahali!! Düğünümüz...
Yalnız bir şeyi söylemek istiyorum. Bu düğün öyle hayal edilecek gibi değil o sebeple benim de kalemimim yeteceği bir şey değil. Çok da bir şeyler söylemek istemiyorum. Gelecek bölümde zaten anlayacaksınız. Ne diyor yahu bu diyenleriniz olacaktır. Siz bana çok takılmayın. İlerde anlayacaksınız. Siz sadece okuyun bence. Ha bi de yorum yapmayı unutmayın tabii 🤗
İnternetteki sorun sebebiyle çok zor şartlar altında bölümü paylaşıyorum. Düzenleme yapamadım. O yüzden eğer hatalarım varsa affınıza sığınıyorum. Görmezden gelip okuyacağınıza inanıyorum.
(Farkındayım biraz erken düğün havasına girdik ama olsun bunu hak ediyorduk. Onca çileden dertten sonra biz havaya girmeyelim de kimler girsin...)
Lafı fazla uzatmadan sizi bölüme yönlendiriyorum.Keyifli okumalar... Bol yorumlar...
***
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin...
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık, hem de sağlık gibisin...
***
Yavuz koynunda uyuyan karısının saçlarına öpücüklerini kondururken Ahsen'i daha iyi görebilmek için hafifçe yan dönmeye çalıştı. Adamın bu hamlesi Ahsen'i uyuduğu derin uykudan uyandırırken yüzü neredeyse yüzünün dibinde duran adamın bakışlarının hissiyle gözlerini açtı. Burun buruna geldiği adam dayanamamış kadın gözlerini açınca dudağının kenarına bir buse kondurmuştu.
''Saat kaç?'' Ahsen dağılmış gözünün önüne düşen saçlarını düzeltip görüş açısını açtı. Yavuz tehlikeli soruyu duyduğu anda otuz iki diş sırıtıp gözlerini sonuna kadar yumdu. Suç işlemiş çocuk profiliyle karısının karşısında duruyordu.''Bilmek istemezsin.''
''Şaka? Şaka de.'' Ahsen saatin epey geç olduğunu anlayınca arkasındaki komodinden telefonuna uzanmak için aniden döndü. Bu dönüş sol kolundaki yarayı acıtmıştı. Acı ile inleyen kadın bunu yok sayıp telefona uzandı.
''Ah!''
''Dikkat et! Neden ani hareketler yapıyorsun? Senin bir santim bile oynamaman lazım.'' Yavuz yatakta doğrulup karısını sağlam bir pozisyona getirdi. Ahsen telefonunda gördüğü rakamlarla neye uğradığını şaşırmıştı. Gece sabah erkenden gitmesi gerektiğini söylediği adam bu saate kadar burada uyumuş muydu yani?
''Yavuz sen Allah'tan belanı mı istiyorsun? Saat bire geliyor. Nasıl bu saate kadar uyursun? Ben sana ne dedim?''
''Öncelikle Allah'tan belamı istemedim. Çok önceden istemişim. O da sağ olun kırmamış beni, seni –başımın belasını- yollamış. İyi ki de yollamış. İkincisi dün söylediklerini hatırlıyorum unutmadım. Üçüncüsü bilerek yapmadım uyuyakalmışım yoksa gidecektim, Gelin Ağamızın otoritesini sarsmak gibi bir niyetim yok yani. Hipnoz edici bir kokun var ne yapayım.'' İki elini yanlara doğru havaya açtı adam. İyi ki de uyuyakalmıştı.
''Hay Allah'ım. Hay Allah'ım. Çabuk çık hadi. Kıyafet değiştirmeye geldim falan dersin. Git hadi. Akşam yine aynı yerindesin haberin olsun.''
''Hangi aynı yerim? Burası mı, orası mı?'' Yavuz önce yatağı işaret etti, daha sonra dışarıyı. Karısıyla oynamak ne kadar keyifliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...