DUYURU!
Yeni bölümden kesite geçmeden önce kısa bir duyuru yapacağım.
Öncelikle finalle alakalı konuşmak istiyorum. Daha önce de söylemiştim. 77. bölüm final diye. Finali de 3 part halinde yazmıştım. Şimdiki zaman, gelecek ve son olarak. Fakat içime sinmeyen bir şeyler oldu. Part part olmasından hoşlanmadım. Eklemeler, çıkarmalar, değişiklikler yaptım ve bütün bunlar sonucunda yeni final bölümümüz olan 80. bölüme ulaştım. Tamamen içime sinen şekliyle düzenlemeler yaptım. Final bölümümüz artık 80. bölüm. Yani daha önümüzde 7 bölüm daha var.
Bunu netleştirdikten sonra bir şeyi merak ediyorum. Aklınızda nasıl bir final canlanıyor? Benimle paylaşmak ister misiniz? Çünkü ben gerçekten çok merak ediyorum. Sakın şey olarak düşünmeyin yazılanlardan etkilenip finali ona göre yazacağımı falan. Öyle bir şey olamaz çünkü bütün bölümler tamamlanmış durumda. İstediğiniz gibi yorum yapıp tahminlerde bulunabilirsiniz. Bunu açıklığa kavuşturduğuma göre yeni bölümden bir parçayı okuyabilirsiniz.
Keyifli okumalar...
KESİT
''Ahmet! Tilki Tekin. Kilis'te yaşıyor. Hemen öğreniyorsun nerede, ne yapıyor? Çabuk anladın mı çabuk. Öğren haber ver!''
''Anlaşıldı Ağam.'' Ahmet telefonu kapattığında Kilis'e doğru yola çıkmıştı bile Yavuz. Neyse ne değilse kendisi bulup öğrenecekti. Daha fazla dayanamıyordu. Ahsen'i bugün bulacaktı. Yoksa artık onsuz nefes alamıyordu.
Genç adam yolu nerdeyse yarıladığından Ahmet'ten hala haber gelmemişti. Saatler ve yollar sanki hiç geçmiyordu. Kilis tabelasını gördüğünde de içindeki sıkıntı geçmemişti. Ahmet hala aramamış, adamların yerini öğrenememişti.
Şehre yakın bir yerde arabayı sağa çekip durdurdu. Bulacak mıydı artık? Kavuşacak mıydı sevdiğine? Sıkıca sarılacak bir daha bırakmayacak mıydı? Yüreğinin bin parçasını toparlayıp verecek miydi sevdiğinin ellerine?
Sıkıntıyla bir sigara yaktı. Sigara kullanmayan biriydi Yavuz Arslan Miroğlu. Ahsen kaçırıldığından beri günde bir paket içiyordu artık. Ne ara bulaşmıştı bu pisliğe bilmiyordu. Derdi tasayı alıp götürdüğü de yoktu. Peki, neden içiyordu o zaman? Rahatlatıyor muydu? Sanmıyordu. Elinde daha yarısını içmediği sigarayı yere atıp üzerine bastı. Yaptığı hareketlere bile anlam veremiyordu artık. Arabanın içinde çalan telefonu duyduğunda arabanın açık camına uzanıp telefonu aldı. Beklediği telefon sonunda gelmişti. Vakit kaybetmeden telefonu açtı.
''Söyle Ahmet!''
''Ağam dediğin adamı soruşturdum. Kilisliymiş. Orada yaşıyormuş. Yaptığı işleri duysan sıkasın gelir beynine. Pislik bir adam. Seveni sayanı yok. Bir annesi varmış. Onunla yaşıyormuş ama bir haftadır hiç uğramamış eve. Bir arkadaşı varmış onula takılıyorlarmış. Depo gibi bir yerde kalıyorlarmış. Adresi aldım. Yollarım sana. Bir şey mi öğrendim ağam, gelin ağamla ilgili?''
''Tamam, Ahmet sağol. Sen şu deponun adresini yolla bana. Ben bakacağım.''
''Ağam, birlikte gitseydik.''
''Yok, Ahmet ben Kilis'teyim zaten. Sen adresi yolla sadece.''
Telefonu kapatıp abraya atladı tekrar. Birkaç dakika sonra adres telefonuna geldiğinde adrese doğru sürmeye başladı. Kıllanmıştı bu adamlardan. Bir haftadır oratada olmamaları aklını kurcalamıştı. Ahsen'in bu adamların yanında olduğuna emindi. Depo demişti Ahmet. Videolardaki mekân depoyu andırıyordu. Bu sefer doğru yoldaydı Yavuz. İnanıyordu, bulacaktı Ahsen'i. Bulup eve götürecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
General FictionKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...