***
Ben hep senin çağrını çaldım, senden sessizlik yanıtı geldi. Gelecekten beklenen ses yerine, geçmişin ansızlık anıtı geldi.
***
Doktor odadan çıktıktan sonra ardından Yavuz'a dışarı çıktı. Meryem Hanım ve Melek Ahsen'in yanında kalmıştı. Berfin çoktan doktorun içeride yazdığı reçeteyi adamlardan birine vermeye gitmişti. Yavuz odasının kapısını kapatıp doktora döndü.
''Merak edilecek bir şey yok Yavuz Bey. Eşiniz de fazla strese maruz kalan kişilerde görülen belirtiler mevcut. Dediğim gibi iyi dinlenmesi ve stresten uzak durması şart. Beslenme de bu konuda en iyi tedavilerden biridir. İlaçların kullanımını yazdım. Düzenli alınırsa kısa sürede iyileşecektir. İlaç kullanımı halinde belirtilerin devam etmesi durumunda hastanede bir hekime göstermeniz daha iyi olacaktır. Tekrar bir sorun olursa beni yine arayabilirsiniz.''
''Teşekkürler doktor.''
''İyi günler.''
Doktoru kapıya kadar geçirip odasına geri döndü. Meryem Hanım ayaklanınca Melek de ardından kalktı. Ahsen sakinleştiricinin etkisiyle uyuyordu. Meryem Hanım ayakta duran oğlunun omzunu sıvazlayıp yanağına bir öpücük kondurdu.
''Geçecek evladım geçecek. Bu günler geride kalacak Allah'ın izniyle. Bir şey olursa seslenirsin hemen gelirim. Şimdi sen de Ahsen de dinlenin. Uyanınca yemek getirsinler. Bir şeyler yeyin.''
''Tamam Meryem Sultan sen merak etme.'' Annesi ve kız kardeşi odadan çıkarken teşekkürlerini ihmal etmedi.
Geniş yatağın ortasında uyuyan karısının sol tarafına geçip oturdu Yavuz. Uyurken ne kadar da savunmasız görünüyordu Ahsen. Savunmasız, masum ve çok güzel... Güzelliğine zaten denilecek bir şey yoktu ama masumluğu... İşte o konu tartışılırdı. Dünyadaki en çirkef insanlardan biri olabilir miydi? Sanmıyordu Yavuz Arslan Miroğlu. Ahsen göründüğü gibi biri değildi. Öyle olmaya çalışıyordu. Karısını tanıyordu genç adam. Çok sonra fark etse de kalbini kaptırdığı karısını çok iyi tanıyordu.
Genç kız güçlü görünmeye çalışıyordu ama o kadar güçsüzdü ki... Umursamaz durmaya çalışıyordu ama her şeyi o kadar çok kafasına takıyordu ki... Duygusuz olmaya çalışıyordu ama ota b*ka ağlayacak bir yüreği vardı işte.
Yaşadıkları kolay atlatılabilir değildi neticesinde. Hayatta en çok güvendiği sevdiği, sevmeye fırsat bile bulamadığı o kadar çok insan kaybetmişti ki sırtını dayayabileceği hiç kimse kalmamıştı şimdi hayatında. O da tek başına ayakta durmaya çalışıyordu. Becerebiliyordu Allah vardı ama nereye kadar tek başına yaşayabilirdi ki? Elbet bir gün insan sırtını dayayabileceği, koşulsuz güvenebileceği birine ihtiyaç duyacaktı. İşte o zaman Ahsen ne derse desin Yavuz orada olacaktı.
Genç kızın üzerindeki pikeyi düzeltip yanına uzandı. Elleriyle saçlarını okşamaya başladı. Ahsen uyanıp anı bozacak diye öyle çok endişeliydi ki sanki kucağında yeni doğmuş bir bebek taşıyan ve zarar vermekten korkan biriydi. Kapının güçsüzce çalmasıyla toparlandı Yavuz. Kapının ardında minicik bir baş gördüğünde şaşkınlığını gizleyemedi. Arslan Kapı ardında durmuş iki eliyle kapı kolunu tutuyordu.
''Girebilir miyim?'' Çekine çekine sorduğu sorunun cevabını beklerken sanki olumsuz yanıt alacakmış da geri dönüp gidecekmiş gibi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
General FictionKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...