İyi geceler canım okuyucularım... Söz verdiğim gibi size upuzun bir özel bölüm yazıp geldim. Vallahi ellerim koptu. Bölümle ilgili yorum yapmayacağım. Size güveniyorum sizler en güzel yorumları yapacaksınızdır. Sadece Bölüme bir şarkı ekledim. Bölüm içinde de geçiyor. İsterseniz şarkı eşliğinde de okuyabilirsiniz.Bölüm biraz ağır oldu farkındayım. Peçetelerinizi hazırlayın derim aşırı duygusallar için. Her halükarda beğeneceğinize inanıyorum.
Şimdilik ben kaçıyorum. Umarım en kısa zamanda yine böyle özel bir bölümle karşınıza gelirim. Herkese iyi geceler...
Keyifli okumalar, bol yorumlar...
***
Yaşamak uğruna ölmek bu olsa gerek.Sevmek uğruna acı çekmek bu olsa gerek.Hayat uğruna savaşmak bu olsa gerek.Peki ya senin uğruna üzülmek niye?
***
Güneş tül perdenin arkasından içeri süzülüyor, yeni yeni uyanmaya başlayan günün ne kadar sıcak geçeceğinin haberlerini yolluyordu. Böyleydi işte güz mevsimi bu kasabada. Kış da gelse üşütmüyordu. Zaten ne kadar üşütebilirdi ki?
Çayın kaynadığını belli eden sesleri duyduğunda, denize bakarken daldığı pencere önünden ayaklandı genç kadın. Koşup çayın altını kıstı. İçi huzursuz, canı sıkkındı. Yüreğini bir el sıkıyormuş gibi bir his vardı sol yanında. Ne kadar kendini sakin tutmaya çalışsa da olmuyordu. İki gündür böyleydi. Bellisiz bir derdi vardı ve bu onu bunaltıyordu. Aslında bellisiz değildi. Belliydi. Sol yanındaki bu ağırlığın sebebi belliydi.
Tezgâha yaslandı dalgınca. Çayın altını kısmıştı ama çaydanlık ses çıkararak ağır ağır kaynamaya devam ediyordu. Küçük mutfağın tek penceresi denize bakıyordu. Yine bakışları dalıp gitmişti denizin o hırçın dalgalarına. Hava ne kadar yazdan kalma olsa da deniz soğuktu. Soğukluğu kıyıya vuran sert dalgalardan anlaşılıyordu. Zaten birkaç gündür kıyıda balık tutmaya engel oluyordu Akdeniz. Bu yüzden değil miydi bu yüreğindeki sıkkınlık? Bu yüzden değil miydi, midesindeki bu huzursuzluk?
Çaydanlık kısık yanan ateşe inat kuvvetlice fokurdarken içindeki suyu dışarı vurmaya başlamıştı fakat Berfin daldığı yerde öyle meşguldu ki bunu fark etmiyordu. Pencerenin önünden geçen gölge bile onu kendine getirmemişti. Berfin Miroğlu küçük pencereden gördüğü hırçın denizin dalgalarında kaybolup gitmişti.
Kapı açılıp elinde sıcak pidelerde içeri giren adamın bile farkında değildi. Ellerini yasladığı tezgâh çaydanlıktan taşan kaynar sularla dolup taşmıştı. Çaydanlığın son kez fışkırttığı su ocaktan tarafta duran eline gelince gelebildi ancak kendine. Can acısı çıkarabilmişti sonunda onu daldığı yerden.
''Ahh!'' Ali içeri girer girmez genç kızın çığlığıyla elindekileri bırakıp birkaç adım uzağındaki genç kıza yaklaştı.
''Berfin?'' Koşup ellerini tutan kızın yanına vardı Ali. Berfin hala ne olduğunu anlayamamış, şaşkınca kaynar suyun yaktığı parmaklarına bakıyordu. ''Yaktın mı? Hay Allah! Neden dikkat etmiyorsun ki?'' Kızı yan tarafındaki musluğun önüne çekmiş soğuk suyu açıp yanan parmaklarını suyun altına tutmuştu.
Berfin acıyla yüzünü buruşturduğunda Ali de hoşnutsuzca kafasını salladı. Kaynayan çaydanlık hala tezgâha su akıtıyordu. Bir eliyle genç kızın parmaklarını incitmemeye çalışarak suya tutarken diğer eliyle de ocağın altını kapattı. Küçük tezgâhın üzerinden yere damlayan suları göz ardı etmişti, önceliğini yine genç kıza vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
General FictionKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...