***
Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabilidiğin kadar...
***
Ahsen, Melek ve Arslan ile okuldan döndükten sonra üzerini değiştirmek için odasına çıktı. Odadan içeri girdiğinde yatakta uyuyan bir adam beklemiyordu. Kapıyı kapatıp dolabına yöneldi. Yavuz'un yatağında uyumasıyla ilgili bir problemi yoktu. Bir buçuk ay önce kendisi adamın yatağını elinden almıştı. Adam evlendiklerinden bu yana balkondaki sedirde yatıyordu. Sedirin ne kadar rahatsız olduğunu biliyordu. Kendisi olsa bir hafta bile dayanamazdı. Adamda peygamber sabrı vardı bunu artık biliyordu.
Sessiz olmaya çalışarak dolabından aldığı kıyafetleriyle banyoya girdi. Kısa bir duşun ardından üzerini giyinip çıktı banyodan. Yavuz'un yavaş yavaş uyanmaya başladığını gördü. Evliliklerinden sonra odaya yerleştirilen makyaj masasına oturup saçlarını taramaya başladı. Yavuz yataktan kalkıp banyoya girdi. Elini yüzünü yıkayıp çıktı banyodan. Akşam giymek için takım elbiselerine bakmaya başladı. Ahsen hala saçlarını tarıyordu.
''Akşam yemekten sonra Bulut Konağına gideceğiz. Hazırlanırsın.'' Ahsen tarağı aynanın önüne bırakıp Yavuz'a döndü.
''Neden?''
''Kız istemeye. Bu mu bu mu?'' dedi, elinde tutuğu iki takımı göstererek.
''Ne dedin sen?'' Ahsen duyduklarını idrak edememişti. Duyduğu şey eğer gerçekse şuracıkta şu adamı öldürebilirdi. Oturduğu yerden kalktı vücudunu Yavuz'dan tarafa çevirdi. Ellerini kasmaya başlamıştı.
''Kız istemeye gideceğiz dedim. Hemen celallenme. Bana istemeyeceğiz korkma.'' Yavuz genç kızın sinirlendiğinin farkındaydı. Bu konuda hassas olduğunu biliyordu. Elindeki takımlardan birini yatağın üzerine bıraktı.
''Kime peki?'' Ahsen biraz olsun sakinleşmişti ama bu seferde merak bütün benliğini sarmıştı.
''Bir kardeşimize.''
''Anlatma olur mu anlatma. Hiçbir şey anlatma. Her şeyi sen bil kimseye söyleme.'' Ahsen söylene söylene banyoya girip saçlarını kurutmaya başlamıştı.
Akşam yemeğinde herkes sessizdi. Ahsen, Arslan ile arasını düzeltmenin derdinde, düşüncelere dalmıştı. Meryem Hanım rahatsızlığı sebebiyle yemeğe inmemişti. Melek günlerdir olduğu gibi yine Emirhan'ı düşünüyordu. Kaç gündür sahafa gidip yeni kitaplar alamamıştı. Dolayısıyla yeni notlar da bulamamıştı. Emirhan'ı yine sahafta bulacağına dair bir his vardı içinde. En kısa zamanda tekrar ziyaret etmeliydi, etmeliydi ki Emirhan'ı tekrar görebilsin. Yavuz Bulut Konağında yaşanacakların derdindeydi. Olayın büyümesini istemiyordu. Biraz zordu ama Yakup Ağa'nın işi zorlaştırmadan kızı vermesi tek dileğiydi. Berfin ise bugün çarşıda gördüğü ve neredeyse âşık olduğu elbiseyi düşünüyordu. Harçlığı bitmişti. Ağabeyine söylese hemen alırdı elbiseyi ama o biraz çekiniyordu. Elbise satılmadan almalıydı. Onun için ne yapabileceğini düşünüyordu. Arslan'ın derdi ise bambaşkaydı. Küçük çocuk dün gece rüyasında annesini görmüştü. Rüyası onu öyle etkilemişti ki bütün bir gün annesini düşünmüştü. Babasının yanında oturan kız bütün gün onu rahat bırakmamıştı. Nereye gitse yanına gelmişti hep. Annesini adam akıllı düşünememişti. Sessizlikten faydalanıp rüyasını düşünüyordu tabağındakileri yemek yerine onlarla oynarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
General FictionKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...