***
Yağmalandı kalbim, ömrüm, her şeyim. Kurşuna dizdiler anılarımı, yenik düştüm bu savaşta neyleyim, bir mezar nasılsa işte öyleyim...
***
Berfin hıçkırıklarının ardından boğazındaki yumruyla konuştuğunda herkes kendine geldi. Ahsen koşup kızın yanına geçti ve sanki her yerini kapatabilecekmiş gibi sarıp sarmaladı. Ateş, Ali'nin böyle bir şey yapmış olmasına anlam veremiyordu. Ali böyle bir adam değildi. Ama şuan içinde bulunduğu durumda soğukkanlı olması gerekiyordu. Zira Yavuz kız kardeşinin başında duran, berbat haldeki Ali'yi öldürebilirdi. Ahsen'in Berfin'in yanına geçmesiyle Yavuz'un kolunu tutup dışarı çıkarmaya çalıştı. Berfin, bu kadar kişinin onu böyle görmüş olmasını zaten atlatamayacaktı daha fazla orada durup kızı zor duruma sokmak istemedi.
Yavuz geriye doğru çekilmesiyle beynini toparlamış arkasındaki ellerden kurtulup dakikalardır gözleriyle öldürdüğü adama doğru hamle yapmıştı. Ali, Yavuz'un hamlesine kendisini hazırlamıştı fakat araya Ateş girmiş, genç adamı zor da olsa durdurmuştu.
''Aşağılık! Aşağılık herif! Neden yaptın bunu? Kardeşimin ne suçu vardı?'' Ateş'in kollarında çırpınıyordu Yavuz. Adam öldürmeyi hiç düşünmemişti. Canı veren Allah'tı alan da o olmalıydı ama şuan Ali'yi öldürmüyorsa sebebi Ateş'ti. Yoksa Ali şuan çoktan mevta olmuştu.
''Ben bir şey yapmadım Yavuz! Sakin ol! Buraya nasıl geldiğimden bile haberim yok benim!'' Ali kendisini savunmaya çalışıyordu ama kim inanırdı ki? Yavuz'un inanmayacağı kesindi.
''Bırak beni! Öldüreceğim bu adamı! Kız kardeşimin canını nasıl yakarsın sen, nasıl?!'' Yavuz kurtulmaya çalıştıkça Ateş daha sıkı tutuyor, geri geri adımlar atarak odadan dışarı çıkarmaya çalışıyordu. Ahsen'in kollarındaki Berfin'in ağlamaları daha çok şiddetlenmeye başlamıştı. Ahsen kızı sakinleştirmeye çalıştıkça bağrışlar ağlamalarını daha çok arttırıyordu.
''Yeter!! Kendinize gelin! Çıkın dışarı! Hepiniz çıkın!'' Yavuz'a bakarak söyledikleri genç adamın Ateş'in kollarında çırpınmalarını durdurmuştu. Kız kardeşinin halini görünce bir de kendine kızdı Yavuz. Bunu burada yapmamalıydı. Son gücüyle Ateş'ten kurtulup odadan dışarı çıktı Yavuz Arslan Miroğlu. Ardından Berfin'i avutmaya çalışan kız kardeşine baktı Ateş. Kardeşinin 'Lütfen' temalı bakışıyla o da odadan çıkıp Ali'yi bekledi. Ali de kapıyı ardından kapatarak çıktı odadan.
''Ne yaptın lan sen?!'' Kızgındı Ateş. Ali'nin bu yaptığına kızgındı. ''Sen böyle bir adam mısın? Masum bir kızın ırzına.... Tövbe Yarabbim!'' Ali'nin bu yaptığını aklı almıyordu.
''Ağabey bir dinle. Ben bir şey yapmadım. Kur'an çarpsın, elimi bile sürmedim kıza. Zaten ne olduğunu hatırlamıyorum. Kız oraya nasıl geldi, ben oraya nasıl gittim hiçbir b*k bilmiyorum. Yemin ederim bilmiyorum. Kafayı yiyeceğim ya!'' genç adamın gözlerindeki saflığı gördü görmesine Ateş ama durum vaziyet ortadaydı.
''Lan kızı görmedin mi? Onu geçtim şu haline bir bak!'' Ateş eliyle tepeden tırnağa kendisini gösterince bir an duraksadı Ali. Ne diyebilirdi ki? Görünen köy kılavuz istemiyordu.
''Ağabey vallahi ben bir şey yapmadım. Tuzak kurdular. Kim olduklarını bilmiyorum, bayılttılar buraya getirmişler, kumpas kurmuşlar. Ağabey zaten niye böyle bir şey yapayım? Kızı tanımam etmem. Niye ona bir şey yapayım?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH SENDE (TAMAMLANDI)
General FictionKor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyordu. Suskunluk en sarsıcı tepkiydi. Ağzı bıçak açmıyor, kederli gözler asla kurumuyordu. Derdi veren R...