İnanılmaz derecede saçma giden rüyamı bölen ses anneme aitti. Her zamanki gibi.
"Geç kalıyorsunuz!" diye bağırıyordu odanın içinde. "Çocuğum geç kalıyorsunuz, uyanın!"
Kafamı yastığa gömüp inledim. Duymamasını umduğum annem duymuştu ama.
"Oflayıp puflamak yok. Abiniz yok. Babanız işe gitti. Ben de gideceğim, servise yetişmek zorundasınız hanımefendi. Siz de beyefendi, özel arabanız yok."
"Tamam anne." Diye homurdandı Evren. "Uyandık."
Pek ikna olmasa da annem odadan çıkıp kapıyı kapattığında Evren küfrederek yataktan kalktı. Okul adı verilen sonsuz bir döngünün başlangıcındaydık yine. Bugün okulların açılıyor olmasını katiyen kabullenmeyip gece neredeyse dörde kadar oturmuştuk ama şu an birinin beni yataktan kazıması gerekiyordu.
Öyle de oldu zaten.
Ayakucuma gelip, "Kalk." Diye homurdanan Evren, beş saniye boyunca ona tepki vermediğim için ayaklarımı tutup beni yataktan aşağı doğru çekmeye başladı.
Son raddede düşeceğimi anladığımda çığlık attım. "Uyandım Evren kör müsün?!"
Ayaklarımı bırakıp konuşmaya devam etti. "Servisi kaçırırsan umurumda bile olmaz. Ben biner giderim."
Birbirine giren saçlarımı önümden çekip doğruldum. "Servise senden önce binerim, emin ol."
"Kesin binersin." Derken banyoya yönelmişti bile. Bu sabah da banyo sırasını Evren'e kaptırdığımı anlamam fazla uzun sürmedi ve homurdanarak yataktan kalkıp alt kattaki banyoya gittim.
İşimi bitirip çıktığımda Evren de mutfağa inmek üzere tam kapının önündeydi. Beni görünce, "Acele et." Deyip merdivenlere yöneldi.
"Sanki sen çok hazırsın." Dedim onun peşinden inerken. "Üzerinde hâlâ pijamaların var."
"Senin yok mu?"
"Benim giyinmem beş dakika bile sürmez." Dedim mutfağa girerken.
"Görürüz onu." Dedikten sonra annemin hazırladığı kahvaltı masasının başköşesine kuruldu.
"Günaydın gece kuşları." Dedi annem tezgâha yaslanıp.
"Günaydın anne." Dedik aynı anda.
"Portakal suları bitecek." Diye başladı. "Ceviz de yiyorsunuz. Tostlar zaten bitecek. Kahvaltı yapmayan evden çıkamaz."
Evimizin bir numaralı kuralı: Kahvaltı yapmayan evden çıkamaz.
"Biliyoruz anne." Dedik bu kez de aynı anda. Ama Evren o sırada tostunun yarısını ağzına soktuğu için onun ne dediği pek anlaşılmamıştı.
"Bu gece erken yatarsınız artık. Sabahlara kadar oturma dönemi bitti."
"Evet." Diye onayladım onu ağzıma bir ceviz atıp.
"Ders çalışmaya da bu hafta başlanıyor."
"Anne güne puanımı şimdiden eksi yirmiye düşürdün." Diye araya girdi Evren. "Bu saatte felaket tellalı olmak için bu enerjiyi nereden buluyorsun?"
"Gerçeklerden kaçamazsınız beyefendi." Dedi annem tek kaşını kaldırarak. "Bu sene ders çalışılacak."
"Tamam anne." Dedi Evren yine. "Çalışacağım. Sen geç kalmadın mı? Gitsene."
"Geç kalmadım daha." Dedi kol saatine baktıktan sonra. "Siz acele edin."
"Acele et Ceren."
Ona laf yetiştirmek yerine çabucak kahvaltımı bitirdim ve o hâlâ midesini doldurmakla meşgulken odaya çıkıp hazırlandım. Hazırlanmaktan kastım tabii ki de boya kutusuna düşmüş gibi makyaj yapmak değildi; aksine yüzümde makyaja dair tek bir şey yoktu. Saçlarımı bile taramaya üşenip dağınık bir şekilde örmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛