-Multimedia, Panic! At The Disco - Roaring 20s
"Sonra?"
"Şimdi ne olacak?"
"Ay, ne kadar sevinmiştir kıyamam."
"Ee?"
Araya girmezsem Nida sonsuza kadar mesaj atardı.
"Nefes al biraz Nida."
Tahmin edileceği üzere Görkem yemeyip içmeyip eve gider gitmez Yankı'yla olanları Nida'ya yetiştirmişti ve Nida da benden tüm ayrıntıları duymak istiyordu. Eve geldiğimden beri belki de beşinci kez anlatıyordum aynı şeyleri. Şu anda telefonla konuşmak yerine mesajlaşıyor olma sebebimiz, odada Evren'in de olmasıydı çünkü henüz ona Yankı'yla alakalı bir şey söylememiştim. Açıkçası ne söyleyeceğimi ve nasıl söyleyeceğimi de bilmiyordum.
"Çok sevindi mi?" diye yazdı hemen Nida.
Bu mesajlaşmadan kurtulamayacağımı anladığımda sandalyemde geri yaslanıp önümdeki test kitaplarını masada bir kenara ittim. Nida'ya hesap vermeye başlamadan önce ben ders çalışıyordum, Evren de biraz yatacağını söylemişti.
"Ben nereden bileyim Nida?" diye yazıp gönderdim ben de tek elimle olabilecek en hızlı şekilde. Diğer kolum bu aralar hiçbir işimi görmüyordu.
"Yanındaydın sen."
"Sevindi mi bilmiyorum. Her zamanki Yankı'ydı işte. Değişen bir şey olmadı."
"Her zamanki Yankı'ydı çünkü Yankı her zaman seni seviyordu."
Benim yakın arkadaşımdı ama bu 'ilişkide' sürekli Yankı'nın tarafında olacağını fazlasıyla belli ediyordu.
"Babam geldi. Bekle, beş dakika sonra geliyorum." Diye yazdı ben cevap vermeden önce.
"Tamam."
Telefonu tekrar masanın üstüne bırakıp kitaplardan birini önüme çektim. Nida'dan önce de uzun süredir geometri sorularıyla bakışıyordum ama dikkatimi veremiyordum bir türlü.
"Ee?"
Arkamdan Evren'in sesi gelince yerimden sıçradım. Uyuduğunu sanıyordum.
"Ödüm koptu." Dedim başımı ona çevirip. Yatıyordu ama hiç uyuyup da uyanmış gibi bir görüntüsü yoktu. İşin ilginç tarafı telefonu veya oyalanabileceği başka hiçbir şey de yanında değildi ve bu, uzun süredir bir şeyler düşündüğünün en belirgin göstergesiydi.
"Dalmışsın." Dedi benim yerime. "Hayırdır?"
"Nida'yla konuşuyordum da." Dedim telefonumu gösterip. "Onu beklerken dalmışım öyle."
"Bu kadar mı?" diye sordu tek kaşını kaldırıp.
"Ne bu kadar mı?" diye sordum ben de. Evren'de de bir haller vardı ama yakında çıkardı kokusu.
"Bir tek mesaj beklediğin için mi dalgınsın?" diye daha açık bir şekilde sordu. Yattığı pozisyonu bozup doğruldu ve yatağının ayak ucuna oturdu.
"Ne oldu?" diye sordum fazla uzatmadan. Ben de dönen sandalyemi tamamen ona doğru çevirdiğimde daha yakındık.
"Yankı'yı biliyorum." Dedi pat diye.
"Ne?" diye sordum refleks olarak.
"Yankı'yı diyorum. Biliyorum." Dedi tekrar. Ne demek istediğini anlamıştım ama tekrar etti. "İkinizi diyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛