-Multimedia, Hooverphonic (with orchestra) - Mad About You
Bırakmadı.
Düştükten sonra çırpınışlarım herkes tarafından duyulduğu için ilk gelen Evren bol bol dalga geçmişti. Saçlarımın arasından çıkardığı yosunları gün boyu burnumun dibine sokmayı da ihmâl etmemişti.
Göle düşmenin yosun dışındaki kötü taraflarından biriyse, eve dönene kadar ıslak kıyafetlerle kalmaktı çünkü dünkü o göl faciasından beri başımı bile kaldıramıyordum ve ıslak kalıp midemi üşüttüğüm için oldukça zor bir gün geçiriyordum.
"Ceren bir şey soracağım." Dedi masasının başındaki Evren. Ben hâlâ yatıyordum ama o ders çalışmaya devam ediyordu.
Devam etmesi için bir, "Hı?" sesi çıkardım.
"Kusmuğundan yosun da çıkıyor mu?"
"Evren iğrençleşme lütfen, zaten midem bulanıyor." Diye inledim.
"Merak ettim." Dedi sandalyesini bana çevirip. Kalemi kulağının arkasına sıkıştırmıştı.
"Çıkmıyor Evren. Yosun yutmadım."
"Sümüklü mendillerinin içinde yosun var mı?"
"Evren midemi bulandırıyorsun. Bir kez daha yosun dersen-"
"Odada kusma lütfen, banyoya git."
"Evren şu konuyu kapatmazsan gerçekten kusacağım."
"Tamam tamam, burnumda hâlâ kusmuk kokusu var zaten-"
"Evren!"
"İyi, tamam. Büyüklük bende kalsın." Diye pes etti bu sefer. Kulağının arkasındaki kalemi çıkarıp kitaplarının üstüne attı. Saate baktıktan sonra da kalkıp banyoya yöneldi. "Ben yatmadan önce bir duş alacağım. Eğer kusma isteğin durdurulamaz hâle gelirse beni rahatsız etme, aşağıdaki banyoya gir."
"Evren!" diye bağırdığımda banyo kapısının arkasında gözden kaybolmuştu bile.
Sabahtan beri benimle bu şekilde uğraştığı için midem onun yüzünden daha çok bulanıyordu zaten.
Evren'in en hızlı duşunun bile bir saat sürdüğünü bildiğimden tek başıma sıkılmamak için oflayarak yataktan çıktım. Okula da gitmemiştim ve bütün gün evde yattığım için hareketsizlikten uyuşmuş bacaklarımı biraz açmak adına odadan çıkıp aşağı indim.
Annem dün akşam bir konferans için babamla İsviçre'ye gitmişti ve abim de Egemen'le dışarıda olduğu için ev şu an sessizdi. Abim evden erken çıktığı için bu kadar hasta olduğumu bilmiyordu ama bilseydi de annemi alarma geçirirdi zaten.
Kumandayı elime alıp televizyonun karşısındaki koltuğa uzandığımda kanalları gezmeye başladım. Her zamanki gibi konuları hakkında en ufak bir fikrimin bile olmadığı dizilerle doluydu. Sırf evde ses olsun diye kanalların birinde durup telefonumu elime aldım.
Annem ve babamdan Bern'de bir saat kulesinin önünde çekilmiş bir fotoğraf, abimden geç geleceğini bildiren bir mesaj ve Görkem'den dört tane yemek yememi bildiren mesaj vardı.
Aslında yemek yesem iyi olurdu ama sabahtan beri yediğimi anında çıkardığım için o riske girmeye gerek yoktu henüz.
Mesajlara yanıt verirken telefon titredi ve üstteki bildirim paneli bana Yankı'nın mesaj attığını söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛