-Multimedia, Lindsey Stirling - Carol of the Bells
"Abi beni bekler misin? Yazgı Ablama yara bandı verip geleceğim. Sonra beraber ineriz aşağı."
"Ne oldu Yazgı'ya?"
"Bir şey olmadı." Dedim makyaj çantamı karıştırırken. "Ayakkabı vurursa diye önceden bant yapıştıracak."
"Şu topuklu ayakkabı sevdanız.." diye gözlerini devirdi.
"Ne yapalım abi bu elbiselerle? Terlik mi giyelim?"
"İyi hadi, bekliyorum ben seni. Git de gel."
İstediğim kutuyu bulduktan sonra odadan çıkıp otelin dar koridorunda ilerledim. Köşeyi döndüğümde 319 numaralı kapıyı tıklattım.
Dün akşam otele giriş yapmıştık. Hepimiz yol yorgunu olduğumuz için en fazla yarım saat etrafı dolanıp dinlenmeye çekilmiştik ama bu sabah herkes daha enerjikti. Egemen buraya gelmemizdeki asıl amacın kayak yapmak olduğunu söylüyordu ama benim bacağımı kırmaktan ödüm koptuğu için onları teleferikten takip etmekle yetinmiştim. Yorgunuktan ve soğuktan uyuşup geri döndüğümüzde akşam olmak üzereydi. Yılbaşı gecesi olduğu için bir koşuşturmaca vardı etrafta. Plana göre akşamın ilk kısmını yemekten sonra annemlerle birlikte, giriş katındaki eğlenceyle geçirecektik. Geceyarısından sonra ise teras katında gençlerin asıl eğlencesi başlayacaktı. Her iki durumda da kafam o kadar müziği kaldırmayacağı için gecenin benim için o kadar da uzun sürmeyeceğine emindim; Ceren nine diyordu Evren bu yüzden.
Ben elimdeki yarabandı kutusunu incelerken kapı açılınca başımı kaldırdım, içeriden müzik sesi geliyordu.
Kapıyı Yankı açmıştı, o esnada da küçük bir pet şişeden su içiyordu. Göz göze geldiğimizde çok kısa bir an için donup kaldı ve birden öksürmeye başlayınca ona uzandım hemen.
"Yankı, iyi misin?"
Bir eliyle kapı pervazına tutunurken diğer eliyle pet şişeyi gösterdi bana; boğazına su kaçmıştı.
"Ay Yankı, helal." Dedim o öksürmeye devam ederken.
"İyi-.. İyiyim, tamam." Dedi az sonra. Gözleri yaşarmıştı. "Boğazıma su kaçtı."
"Dikkat et." Dedim endişeyle ona bakarken.
"Çok güzel olmuşsun." Dedi pat diye. "Aşırı güzel olmuşsun. Bir de beklemiyordum gelmeni, öyle birden karşıma çıkınca.."
"Ya Yankı çok tatlısın." Dedim gülerek. "Teşekkür ederim. Sen de çok hoş görünüyorsun."
Koyu lacivert kotun üzerine giydiği koyu, kan kırmızısı bir boğazlı kazak, beyaz teni ve gözleriyle mükemmel bir uyum yakalamıştı.
"Sağ ol Külkedisi, ablam seçti. Uyumlu olacakmışız, kırmızıymış elbisesi."
"İyi yapmış." Dedim, gerçekten de iyi bir seçim olmuştu. "Ben de onun yanına gelmiştim, nerede?"
"Lavabodaydı, çıkar şimdi." Dedi Yankı. "Kapıda bekleme, gelsene içeri."
"Abim bekliyor."
"O zaman ısrar edemem." Dediğinde güldüm.
Aynı anda bir kapı sesi duyuldu ve Yazgı Abla görüş alanıma girdi. "Ay Ceren hoş geldin, çok mu beklettim tatlım?"
"Yok canım, şimdi geldim ben de."
"Gelsene," Dedikten sonra gelip Yankı'yı dirseğiyle dürttü. "Senin beyefendiliğine ne oldu? Niye kapıda bekletiyorsun kızı?"
"Söyledim herhalde abla," diye gözlerini devirdi Yankı. "Abisi bekliyormuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Mizah"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛