-Multimedia, Bastille - Flaws
Gece boyunca Evren'in sayıklamaları ve odadaki iğrenç içki kokusu yüzünden doğru düzgün uyuyamadığım için, sabah da normalden yaklaşık iki buçuk saat önce uyanmıştım; saat altıydı. Hafta sonu olmasına rağmen üç saat sonra servis gelip bizi okula götürecekti ama bu uykusuzlukla deneme sınavında kitapçığın üstünde sızmaktan korkuyordum.
İstesem de uyuyamayacağımı anladığımda Evren'in yatağında doğrulup yastığını da dikleştirdim. Kahvesini içtikten sonra benim yatağımda sızdığı için ben de burada uyumak zorunda kalmıştım. Ellerimle gözlerimi ovuştururken dışarıdan gelen bir köpeğin havlama sesi dikkatimi çekti. Birkaç dakikadır havlıyordu aslında ama susmadığı için dikkatimi çekmişti zaten. Yeni doğan güneşle kısmen aydınlanmaya başlayan odada ayağa kalkıp pencerenin önüne gittim uyuşuk adımlarla. Odadaki kokuya çözüm olması umuduyla camlardan birini yavaşça üstten açar açmaz hem sonbaharın ortasında olmamızdan kaynaklanan mevsim normalleri, hem de sabahın bu saatlerinden kaynaklanan ortalama bir sıcaklık serin bir havayı yüzüme vurmuştu bile.
Camın önündeki koltuğa oturduğumda buraya gelmemdeki asıl sebep olan küçük, kahverengi yavru köpeği gördüm yan bahçede. Köpeğin ağzında bir sopa vardı ve sopanın diğer ucu da hasır sandalyede oturan birinin elindeydi. Kim olduğunu göremiyordum çünkü bizim bahçedeki ağaçlardan biri önümü kapatıyordu ama biraz sonra ayağa kalkıp ilerlediğinde gri bir şort ve siyah salaş bir atlet giymiş olan Yankı'yı gördüm.
Klasik bir basketbolcu.
Ben Evren yüzünden uyuyamıyordum ama onu sabahın bu saatinde ayağa diken şey de bu yavruydu büyük ihtimâlle. Ben bir müddet onların oynamasını izlemeye devam ettim ama biraz sonra Yankı alnına dökülen saçlarını başını savurarak geri atarken yüzü bu tarafa dönük olduğu için gözü bizim cama takıldı ve göz göze geldik. Aramızda yaklaşık sekiz-dokuz metre yükseklik, bir de bahçe olmasına rağmen gözlerinin yeşilini dibimdeymiş gibi canlı gördüğüme yemin edebilirdim; inanılmaz bir rengi vardı çünkü.
Bir süredir tuttuğu sopayı en sonunda köpeğe bırakıp bana el salladığında ben de ona selam verdim. Köpek ağzında sopayla Yankı'nın etrafında tur atarken Yankı eliyle oraya gelmemi işaret ediyordu sanırım. Anlamadığımı belirtmek için kaşlarımı çatıp başımı iki yana salladığımda tekrar aynı hareketi yapıp beni yanına çağırdı. Ona elimle beklemesini işaret ettikten sonra oturduğum koltukta bir köşede olan Evren'in hırkasını üstüme geçirip komodinin üstünden telefonumu da aldım.
Saatlerce bu odada oturmak gibi bir seçeneğim olmadığı için Yankı'nın yanına gitmek ve biraz serin hava almak şu anki en mantıklı seçenek gibi görünmüştü gözüme.
Evren'i uyandırmamak gibi bir çabanın içine hiç girmeden odadan çıktım çünkü şu an burada davullu zurnalı konser versem bile uyanmazdı zaten. Yaklaşık iki saat önce eve geldiğini duyduğum babamla abimi uyandırmamak için merdivenlerden sessizce indiğimde evde de ürkütücü bir sessizlik vardı ve odalar da tamamen aydınlık sayılmazdı şu an.
Vestiyerden anahtarımı alıp hırkanın cebine attıktan sonra dolapta bulduğum ilk spor ayakkabısını da ayağıma geçirip sessizce evden çıktım. Az önce camı açtığımda içeri giren serin hava bir kez daha etrafımı sarmaladığında kollarımı kendime doladım mevcut ısımı biraz olsun koruyabilmek adına. Sabahın bu saatinde ince bir şort pijamayla dışarı çıkmak akıl işi değildi, bunu da anlamış oldum böylece.
Bahçe kapısına doğru ilerlerken ıslak otlar ayak bileklerime değiyordu ve bu da ısınmama hiç yardımcı olmuyordu zaten. Kapısını fazla gıcırdatmamaya çalışarak –nasıl mümkün oluyorsa- bahçeden çıkıp sağ tarafa doğru ilerlediğimde evin önündeki yolda kimse yoktu doğal olarak. Bahçelerinin önüne geldiğimde kapının önünde beni bekleyen Yankı içeri geçmem için bahçe kapısını açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛