-Multimedia, Imagine Dragons - I'll Make It Up To You
"Hay ben böyle başkanlığa-" diye başlayan Görkem'i susturdum boğazımı hafifçe temizleyerek. "Kurban olayım." Diye düzeltti.
"Sen bütün bunları göze alarak aday olmamış mıydın?" diye sordum masanın üstündekileri birer birer çantama tıkıştırırken.
"İş adamı olsam bu kadar toplantıya girmezdim ya." Diye söylenmeye devam etti çantasını omzuna asarken. "Toplantılarda hiçbir vasfım da olmuyor ki."
"Git hadi, geç kalacaksın." Dedim ben de ayağa kalkıp. Son dersten sonra Yankı ve Evren antrenmanlarına katılırken biz de onların yanına gidecektik ama az önce gelen nöbetçi öğrenci okul yönetim kurulunun Görkem'i de içeren bir toplantı yapacağını duyurmuştu maalesef.
"Erken biter büyük ihtimalle, sen geç onların yanına ben de gelirim bitince." Dedi ilerlemeye başlayınca. Sınıfta servis bekleyen bir iki kişi kalmıştı zaten.
"Tamam." Dedim peşinden yürürken.
"Ben koşuyorum." Dedi saatine baktıktan sonra. "Geç kaldım muhtemelen. Görüşürüz birazdan."
"Görüşürüz, kolay gelsin." Dedim ve onun aksi yönünde, diğer merdivenlere yöneldim.
Hâlâ hastaydım ama yataklara düşecek kadar değildim en azından. O yüzden bugün okula gelme konusunda ısrarcı olmuştum çünkü evde hiç kimse yokken kendimi sürekli uyuyor hâlde buluyordum ve bu da gün boyu aptal gibi gezmemi sağlıyordu.
Evde annem, okulda da Evren sıkıyönetim ilan ettiği için bir an önce iyileşmek zorundaydım yani.
Zemin katın koridoruna indiğimde resim salonunun birden önüme açılan kapısı duraksamama neden olsa da salondan çıkan Kaan'ı görünce onu görmemiş gibi yürümeye devam ettim.
"Ceren?" dedi yine her zamanki gibi.
Dönüp bakmadım.
"Ceren?" dedi yine. Arkamdan geliyordu ve adımlarını hızlandırdığını duymuştum. "Beni dinler misin?"
"Hayır." Dedim gayet net bir şekilde. Spor salonunun binaya bitişik olan kapısı bu koridorun sonundaydı ve oraya kadar Kaan'ı konuşturmamayı başarırsam içeride hiç konuşamazdı zaten.
"Ceren dinlemen lâzım." Dediğinde bana yetişmişti ve bir eli kolumdaydı.
"Çek elini." Dedim durup.
Ses tonumdan ne kadar ciddi olduğumu fark eder etmez kolumu bıraktı. "Tamam, dokunmuyorum ama dinlemen lâzım."
"Değil." Dedim tekrar yürümeye başlayınca. "Seni dinlemek zorunda değilim. Masal anlatacak başkasını bul."
"Masal anlatmayacağım." Dedi yanımdan yürümeye devam ederken.
Az kaldı. Spor salonuna az kaldı.
"Ne anlatacağın umurumda değil." Dedim omuz silkerek.
"Hasta olmuşsun."
"Umurunda mı?"
"Niye senden nefret ediyormuşum gibi davranıyorsun? Tabii ki umurumdasın." Diye açıklamaya girişti.
"Umurunda falan değilim, rol yapmana gerek yok."
"Sana neden rol yapayım-" diyordu ama daha fazla saçmalamasına dayanamayıp sözünü kestim.
"Dört ay boyunca çok güzel rol yaptın. Şimdi neden yapamayasın ki?" dedim ona dönüp.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Comédie"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛