-Multimedia, The Script - Rain
"Evren!" diye son bir kez banyonun kapısını yumrukladığımda bu sefer kapıya doğru gelen ayak sesleri duyuldu.
Tam tekrar vurmak üzereyken saçları hâlâ ıslak, yüzünden sular akıyor vaziyette belinde havluyla kapıyı açmıştı. "Ben senin yüzünden şurada canımın istediği gibi duş alamayacak mıyım?"
"Saat şu an tam biri yedi geçiyor." Dedim telefonumdan kontrol ettikten sonra. "Sen banyoya girdiğinde kaçtı biliyor musun? On ikiye on vardı."
"Abartma." Dedi ıslak saçlarını yüzüme doğru savurup yanımdan geçerken. "Saatin yanlışmış senin."
"Aynen." Dedim onu geçiştirerek. Bir saattir dişlerimi fırçalayabilmek için Evren'in banyodan çıkmasını bekliyordum. "İnsanlar spordan önce değil, sonra duş alırlar."
"Ben önce de sonra da alıyorum." Dediğini duydum arkadan.
"Tebrikler." Derken banyoya girip asıl amacım olan dişlerimi fırçalamaya başladım. İçeriden gelen telefonumun sesini duyunca diş macunu dolu ağzımla Evren'e seslendim. "Telefonu aç!"
Çabucak işimi bitirip banyodan çıktığımda Evren de hâlâ üzerinde havlusuyla telefonu kapatmak üzereydi.
"Evren üstünü giy." Dedim yanından geçerken. "Telefon?"
"Görkem." Dedi. "Seni bekliyormuş."
"İyi, çıkıyorum ben. Sana da kolay gelsin." Deyip masanın üstünden çantamı aldım. "Odayı dağıtma."
"Yürü Ceren." Dedi bana el sallayarak. Ona gözlerimi devirerek odadan çıktığımda zil çalmaya başlamıştı.
"Geldim!" diye seslenip koşarak merdivenlerden inmeye başladım. İnerken acele bir topuz yaptığım saçlarım çoktan dağılmıştı bile. Aceleyle ayakkabılarımı da ayağıma geçirdiğimde anahtarlarımı da çantama atıp dışarıda bekleyen Görkem'e kapıyı açtım.
"Hoş geldin." Dedim bağcıklarla boğuşurken.
"Selam kızılım." Dedikten sonra ben tek ayak üstündeyken yalpalayınca kolumu tuttu düşmemem için. "Acele etme, düşeceksin."
"Tamam," dedim doğrulup. "Hazırım, çıkalım."
"Üstüne bir şey almayacak mısın? Soğudu hava."
"Çantamda hırka var." Dedim dışarı çıkıp arkamdan kapıyı kapatırken. "Gidebiliriz. Nereye gidiyoruz?"
"Göle inelim mi?" diye sordu yanımdan yürümeye başladığında.
"Olur." Dedim omuz silkerek. "Ankara'nın denizimsi nimetlerinden faydalanalım bari iyice kış gelmeden."
"Kış gelince de faydalanabiliyoruz." Dedi omzuyla beni dürterek. "Buzun üstünde kayıp düşmelerini unutmadık Ceren Hanım."
"Hatırlatma." Dedim gülerek. Her kış buz tutan gölün üstünde yıllardır kaymaya çalışma girişimlerimiz olurdu. "Eee? Ne yapacağız?"
"Arabayla geldim, gel." Dedi beni sağ tarafa yönlendirirken.
"Ehliyetin yok. Nasıl oradan buraya kadar cesaret edebiliyorsun sen?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak.
"Araba sürmeyi biliyorum çünkü." Dedi otomatik kilidi açarken.
"Ondan bahsetmiyorum." Derken kapıyı açıp ön koltuğa oturdum. "Polis falan durdurursa ne olacak?"
"Ceza yazar, ne yapayım?" dedi olağanüstü bir rahatlıkla. "On sekiz yaşındayım zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛