-Multimedia, Arctic Monkeys - Why'd You Only Call Me When You're High
"Sinüsün türevini alırken sinüs kosinüsü satmıyor ama kosinüs neden türevi alınırken sinüsü eksi yapıyor?"
Kısa bir süreliğine başımı kaldırıp Evren'e baktım. Cümleyi Türkçe kurmuş olabilirdi ama algılarım için Çince bir cümleden hiçbir farkı yoktu şu an.
Tam karşımda, sanki az önce dünyanın en büyük ihanetine uğramış gibi bir ifade vardı yüzünde. Parmaklarının arasında çevirdiği kalemi bile test kitabının üstüne düşürmüştü.
"Ha?" tepkisi yanımdaki Görkem'den geldi. O da ayaklarını masaya uzatmış, kucağındaki biyoloji kitabını karıştırıyordu.
"Sinüs." Diye tekrar açıklamaya koyuldu Evren. "Kalleşlik yapmıyor. Türevi alınırken kosinüs yine artı olarak kalıyor ama kosinüsün türevi alınırken sinüse kalleşlik yapıyor."
"Tamam?" dedi Görkem bu kez. Anlamadığına adım kadar emindim.
"Çok saçma değil mi?" diye sordu Evren. Şu anki soruş tarzından sanki böyle bir şeyin olması imkânsızmış gibi duruyordu.
"Değil." Dedi Görkem hâlâ anlamadığını her hâlinden belli ederek.
"Bence daha fazla çalışma." Dedi Evren'in yanındaki Yankı.
Onu başımla onaylarken dirseğimle Görkem'i dürtüp sessizliğimi bozdum. "Şu camı biraz daha aç da oksijen alsın."
Evren bana silgisini fırlatınca önümdeki test kitabını yüzümün önüne kaldırıp silginin tekrar ona sekmesini sağladım. "Salak Evren git bahçeye çık da hava al." Dedim kitabı tekrar masaya bırakıp. Aralıksız iki saattir kütüphanedeki çalışma odamızda sürünüyorduk çünkü. "Hatta gelirken kantinden soğuk su da alırsın bana."
Kitabın kapağını kapatıp ayağa kalktı. "Gidiyorum ama senin için değil, ben de susadım."
"Ben de geliyorum, dur." Derken masadaki ayaklarını indirdi Görkem. "Kan şekerim düştü."
"Giderken kapıyı açık bırakın cereyan yapsın!" diye seslendim arkalarından.
Ama Evren giderken hâlâ "Kosinüsten nefret ediyorum." Diye söyleniyordu zaten.
Onlar kütüphaneden çıktıklarında çaprazımdaki Yankı kaşlarını çatarak baktı bana. "O ne demek?"
"Ne?" diye sordum ben de kaşlarımı çatıp. "Cereyan mı?"
"Evet."
"Kapıyla cam açık olunca oluşan hava akımı." Diye tanımladım en kısa şekilde.
"Draft yani." Dedi başını hafifçe sola yatırıp. "Sirkülasyon?"
"Sirkülasyon diyebiliriz, aynen." Diye onayladım onu. Dikkatli dinleyince konuşmasındaki farklılık belli oluyordu ama bu 'cereyan' gibi günlük konuşmada çok sık kullanılmayan kelimeler dışında Türkçe ile herhangi bir problemi yoktu anladığım kadarıyla. Ara sıra böyle bazı kelimelerde sözlük görevi gördüğümüz oluyordu, o kadar.
"Senin gözlerin ne renk?" diye sordu birden. Cereyan muhabbetinin üzerine bu soruyu beklemediğim için bir an afalladım.
"Lacivert gibi." Dedim dağınık örgümden kurtulan saçları geri atarak. "Koyu."
"Sesin de öyle." Dediğinde tekrar kaşlarımı çattım. Yankı'yı anlamakta güçlük çekiyordum bazen.
"Nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛