-Multimedia, K. Flay - High EnoughOcak 2020
Bir elimle kumandayı çevirir, diğeriyle de dizlerime yatan Evren'in saçlarıyla oynarken televizyonda da bir gezi programının Venedik bölümünü izliyordum bir yandan. Kucağımdaki Evren gibi ben de mayışmıştım ama sömestr tatilinde yapacak daha iyi bir işim de yoktu zaten.
"Şu arkadaki kapıya bak." Diye mırıldandı Evren. "Doctor Who beşinci sezon Vampires in Venice'teki saray değil mi orası?"
"Bilmem, benziyor." Dedim. Çok dikkatli bakamamıştım, kamera açısı değişmişti.
"Orası bence."
"Onu İngiltere'de çekmişlerdir."
"Ama çok benziyor."
"Bilmiyorum." Dedim yine. Açıkçası onu düşünecek kadar da uyanık hissetmiyordum kendimi. "Çok şey hissediyorum.."
"Ben de." Dedi Evren. Başını dizlerimden kaldırıp oturur pozisyona döndüğünde yüzüme baktı. "Mal gibi."
Kullanacağım kelime bu olmazdı ama evet, yorgun ve uykulu hissediyordum kendimi. Uykuya direnmemdeki sebep ise akşam buradan yola çıkan Yankı'dan, İstanbul'da eve ulaştığının haberini almayı bekliyor olmamdı. Yola tek çıktığı için sürekli arayıp rahatsız edemiyordum ama son olarak yaklaşık iki saat önce bir benzin istasyonunda durup beni aradığında üç saat kadar yolunun kaldığını söylemişti, o yüzden bekliyordum.
"Ben uyuyacağım sanırım." Dedi Evren. Bir elini dağınık saçlarının arasından geçirip ayılmak istercesine başını salladı. "Yukarı çıkıyorum."
"Tamam," dedim koltuğun ucundaki telefonumu elime alıp. "Ben de gelirim birazdan."
Ekrana baktığımda tahmin ettiğim üzere Yankı'dan bir mesaj göremedim. Telefonu bırakıp tekrar kumandayı elime aldığımda Evren'in sehpa üzerine bıraktığı telefonu çalıyordu.
Kalkıp telefonu aldıktan sonra yanıtlayıp kulağına götürdü. "Evim Şahane'den Mimar Selim ile mi görüşüyorum?"
Görkem'di yani arayan.
"Oturuyoruz, yatacaktım şimdi.. Evet, Ceren'le.." derken odanın içinde yürümeye başladı. "Evet.. Niye? Tamam da neden?"
Televizyonun tam önünde durunca tereddütle bana baktıktan sonra devam etti. "Tamam bekle, balkona çıkayım. Burada sesini alamıyorum.. Dur..."
Önümden geçip balkon kapısını açtığında soğuk kış havası anında içeri girmişti bile. İçim ürperdi birden. Evren balkona çıkıp arkasından da kapıyı kapattığında telefonuma gelen mesaj sesiyle elime aldım hemen; fakat Yankı'dan değildi.
"Ceronimo sence ben mi abartıyorum yoksa gerçekten de bu çocuk Beyaz Atlı Prens'e benzemiyor mu?"
Nida'dan gelen mesajı önce bildirim panelinden okuduktan sonra mesajı açtım ve ardından da fotoğraf geldi. Fotoğraftaki çocuğa kısaca bakmam bile hemen bir fikir oluşturmamı sağlamıştı.
"Bence sen abartıyorsun." Diye yazıp gönderdim.
"Ya saçmalama, aşırı benziyor! Bugün bizim büroya geldi, görünce inanamadım. Aşırı benziyor."
Tekrar inceledim.
"Evet, ikisi de erkek."
"Çok komiksin Cero." Yazdı Nida gülerek. "Ayrıca gözün de bozulmuş, bil istedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛