-Multimedia, The Chainsmokers - Paris
Okulun giriş katındaki kalabalık koridorunda ilerlemeye çalışırken yoğun uğultudan duyabildiğim kadarıyla çantamdaki telefon çalıyordu ama onu açamayacaktım şu an. Yanımdan geçen dokuzuncu sınıflardan bir kızı durdurup, "Ayça Hoca nerede biliyor musun?" diye sordum o yüzden en hızlı şekilde işimi halledebilmek için.
"Dördüncü katta nöbetçi bugün." Dedi kız.
"Tamam, çok teşekkür ederim." Dedim merdivenlere yönelip.
Yaklaşık bir buçuk saattir aradığım Ayça Hoca'yı sonunda bulabileceğim için rahatlamıştım neyse ki. Bu telaşın sebebini de kısaca açıklamak gerekirse; iki gün önce girip kurtulduğumuz YGS'den sonra kendimize bu hafta için hocaların da izniyle bir tatil vermiştik ve okula gelmiyorduk. Bugün okula, dokuzuncu ve onuncu sınıflarla üç gün sonra yapılacak olan Çanakkale gezisinin dosyasını Ayça Hoca'ya teslim etmek için gelmiştim ben de.
Merdivenlere ulaştığım sırada telefonum tekrar çalınca bu sefer çantamı karıştırıp telefonu çıkardım. Arayan Görkem'di.
"Efendim?" diye yanıtladım çağrısını. Merdivenin en alt basamağına oturup telefonu omzumla kulağım arasına yasladım ve açılmış olan ayakkabı bağcıklarımı bağlamaya başladım o sırada.
"Ne yapıyorsun Kızılım?" diye sordu Görkem. "Halledebildin mi?"
"Daha bulamadım. Ama nerede olduğunu öğrendim, yanına gidiyorum şimdi."
"Sen yeni mi gittin okula?"
"Yok, oluyor biraz." Dedim telefonu tekrar elime alıp. "Ama dokuzuncu sınıfların dersine girmek zorunda kaldım. Adnovski sağ olsun beni boş derse öğretmen olarak görevlendirdi."
"Selamımı söyleseydin, hemen salardı seni."
"Ya, ne demezsin." Diye güldüm.
"Ne zaman çıkacaksın okuldan? Seni almaya geleceğim. Nida Hanım sonunda uyanıp gelebildi. Yankı'yla Evren de yoldaymış."
"Ben gelirim kendim." Dedim. "Nida Hanım'a da söyle ben gelene kadar depresyondan çıkmış olsun."
Evet, kendi kendimize verdiğimiz bir haftalık tatile Nida'yı da ortak etmiştik ve dün o da Ankara'ya gelmişti. Bugün de klasik buluşma noktamız olan Sevgi Teyze'nin kafesinde toplanıyorduk hep beraber.
"Çıkarırız." Derken yüz ifadesini görür gibiydim. "Sen ne zaman çıkıyorsun? Geleceğim ben."
"Gelirim ben Görkem." Dedim görmese de gözlerimi devirerek. Zaten yüz yüzeyken bu hareketi yapma iznim yoktu. "Adresi biliyorum."
"Olmaz." Diye itiraz etti. "Annemden arabayı alıyorum."
"Bir de arabayla mı geleceksin?" dedim şaşkınlıkla. "Hayatta olmaz, ehliyetin yok."
"Ama araba sürmeyi biliyorum."
"Olmaz Görkem." Diye ben de itiraz ettim. "Ehliyet."
"Cere-"
"Ehliyet." Dedim yine bir şey demesine fırsat vermeden. "Ayrıca kendim gelebilirim, uzak değil."
"Sonra sağda solda takılıyorsun düşüyorsun, Kerem Abi bize kızıyor üç erkek birlikte bir kıza sahip çıkamıyoruz diye." Dediğinde güldüm. "Tek gelemezsin."
"Gelirim Görkem." Dedim gülerek. "Kapatmam lâzım, derse girmeden Ayça Hoca'yı bulayım."
"Dur, bekle." Dedi telaşla. "Ne zaman bitiyor işin onu söyle bari."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛