-Multimedia, James Blunt - Time Of Our Lives (Okurken mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim, iyi okumalar :) )
Spor salonunun boş soyunma odasında Nida'yla konuşup telefonu kapattıktan sonra bir süre oturduğum yerden kıpırdayamamıştım. Yalnızca önümdeki boş duvara bakıyordum anlamsız bir şekilde.
O yüzden İpek'in geldiğini de fark etmemiştim.
"Ceren?" dedi yanıma gelince. Doğal olarak ürperdim.
"Efendim İpek?" dedim toparlanıp.
"Görkem seni soruyordu, iyi misin?" dedi hafifçe kaşlarını çatarak.
"İyiyim." Dedim başımı sallayarak. Bir kez daha kendimi ikna etmek için söyledim. "İyiyim."
"Bayağı merak etmiş, git istersen yanına." Dedi omzuma dokunup. "Ben buraya inerken karşılaştık."
"Tamam, çok teşekkür ederim." Dedim oturduğum yerden kalkıp. "Görüşürüz."
"Görüşürüz Ceren." Dediğinde soyunma odasından çıkmıştım. Soyunma odasından spor salonuna geçen karanlık koridorda ilerlerken de koridorun sonunda bir karaltı görmüştüm. Çok yüksek ihtimâlle Görkem'di.
Onun buraya gelmesini beklemeden ben onun yanına ilerledim çünkü yalnız kalırsak ne olduğunu öğrenmek isteyecekti ve ben bile kendime ne olduğunu itiraf edemiyordum.
Spor salonunun girişinde karşılaştığımızda beni durdurdu. "Ceren?"
Yüzüme bakarsa her şeyi anlama ihtimâli çok fazla olduğu için başımı kaldırmadan yanından ilerlemeye devam ettim.
"Cerenim iyi misin?" diye sordu bu kez.
Yine cevap vermek yerine başımı salladım olumlu anlamda. İnanırsa.
"Ceren?" dedi bu sefer beni kolumdan tutup durdururken. "Yüzüme bakar mısın?"
Başımı kaldırıp ona baktım. "İyiyim."
"Seni yalan söylediğini anlayabilecek kadar iyi tanıyorum, biliyorsun değil mi?" dedi kolumu bırakıp. Yüzünde endişenin izleri vardı. "Bembeyaz olmuşsun, kötü bir haber mi aldın? Telefonla konuşacağım diye gittin, yirmi dakikadır yoksun."
"Kötü bir şey yok." Dedim daha inandırıcı bir şekilde. Aslında gerçekten kötü bir şey yoktu ama ben kafamdaki şeyleri nasıl yorumlayacağımı bilmiyordum sadece. "Oturabilir miyiz?"
"Oturalım ama konu kapanmadı farkındasın değil mi?" dedi koluma girip ilerlerken. Görkem'in dediğine göre yirmi dakikadır aşağıdaydım ve bunun en az on beş dakikasını duvara bakarak geçirmiştim sanırım. Ben aşağı inmeden önce oturduğum tribünlere geldiğimizde Görkem önden geçmem için kenara geçti. "Gel şöyle."
"Nereye kayboldun?" diye sordu alt basamakta oturan Evren. Dönüp ona bakarsam Yankı'yla da göz göze gelecektim ve buna henüz hazır olmadığım için başımı kaldırmadan cevap verdim.
"Nida'yla konuşuyordum aşağıda."
İkiz olmanın getirdiği birçok özellik sayesinde o da anlamıştı bir şeylerin yolunda olmadığını ama üstelemeyecekti şu an.
"Bak, korkutuyorsun beni." Dedi Görkem sadece ikimizin duyabileceği bir şekilde. Onlardan daha yukarıda oturuyorduk zaten.
"Korkma, bir şey yok." Dedim inandırıcı olması umuduyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛