-Multimedia, MISSIO - Do You Still Love Me Like You Used To?
Gözlerimi evde açtım, Ankara'da.
Çatı katındaki odamızda uyuyordum ama tavandaki camdan hiç ışık sızmadığına göre bu saatte uyanmamam gerekiyordu. Başımı çevirip pencereden dışarı baktım, sokak lambasının ışığı yansıyordu. O sokak lambasının yansıttığı ışıkta Evren'in boş yatağını gördüm. Görüş alanımda bir yerde herhangi bir saat olsaydı her şey daha net olurdu ama yatağı dağınıktı, uyanıp gitmiş olmalıydı. Yalnızca gece vakti nereye gitmiş olabileceğini bilmiyordum.
"Evren?" Diye seslendim uykulu bir sesle. Banyoda olabileceğini düşünmüştüm ama kapının altından hiç ışık sızmıyordu, seslenmemin karşılığında bir cevap da gelmedi zaten.
Uyumadan önce telefonla oynuyor olmalıydım, yastığın altını kurcaladım bulmak için ama yoktu. Yatakta doğrulup etrafa baktım, gözlerim yavaş yavaş karanlığa alışıyordu galiba. Evren'in yatağı dağınıktı ve yastığı da yerdeydi görebildiğim kadarıyla. Gözlerimi daha fazla zorlamamak için baş ucumdaki gece lambasının düğmesine dokundum.
Olması gerekenin aksine oda aydınlanmadığında tekrar düğmeye dokundum ama yine bir sonuç vermemişti. "Neredesin Evren ya?" Diye mırıldanarak oturur pozisyona geçtim. Beni bu gece vakti sebepsiz yere uyandıran şey mutlaka Evren'in çıkardığı bir ses olmalıydı. Ayrıca gece lambası neden yanmıyordu ve telefonum neredeydi?
Uyanmamdan sonraki kısa sersemliğin ardından beni uyandıran şeyin ne olduğu belli oldu. Az önce dikkat etmemiş olmalıydım ama aşağıda yürüyen birinin sesi geliyordu. Evren ev halkını uyandırmamak için hiçbir çabaya girmeden su içmeye uyanmıştı galiba.
Alt katta bir kapının açılıp kapanma sesini duydum, hâlâ sessiz olmak için en ufak bir çaba göstermiyordu. Daha sonra ağır adımlar ve başka bir kapının açılıp kapanma sesi.
Ağır adımlar.
Kapının açılıp kapanması.
Bu, Evren olamazdı.
Aşağıda birisi kesinlikle ayakkabıyla yürüyordu ve bu bizim evden hiç kimse olamazdı. Birisi, odaları dolaşıp bir şey arıyordu.
"Evren neredesin?" Diye mırıldandım korkuyla. Evde dolaşan birinin varlığını benden başka kimse duymuyor muydu?
Ayak sesleri bir odanın kapısı daha açıldıktan sonra durduğunda ben de nefesimi tuttuğumu o an fark ettim. Kapı tekrar kapandı, kimse yürümüyordu artık.
Abim eve geç gelmiş olabilir miydi? Belki içkiyi biraz fazla kaçırıp çıkardığı seslere de bu yüzden dikkat etmiyordu. Sessizce beklemeye devam ettim, başka bir ses yoktu; abim odasına girmiş olmalıydı.
Bundan emin olmanın tek bir yolu vardı. Kesinlikle bende olmayan bir cesaret gerektiriyordu ama bir yandan kendi kendime korkmamamı söylüyordum.
Ters giden bir şey olamazdı. Aylar önce ben yalnızken eve giren hırsızdan sonra babam bütün güvenlik sistemlerini değiştirip yeni alarmlar devreye sokmuştu. Birinin bu eve zorla girip de alarmların sesiyle etraftaki herkesi de alarma geçirmemesi imkansızdı.
Kendi kendime düşündüğüm şeylerden cesaret alıp ayağa kalktım ama sözde cesaretim dizlerimin titremesine engel olamamıştı. Sessizce ilerlediğimde kapıyı açmama gerek kalmamıştı çünkü kapı zaten açıktı. Ben normalde kapıyı kapatırdım ama Evren'in öyle huyları yoktu, odadan en son o çıkmış olmalıydı. Onun aralık bıraktığı kapıdan yavaşça çıktığımda bir yandan da kulak kesilmiştim en ufak bir sesi duyabilmek için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi
Humor"Hey, Külkedisi!" diye seslendi ayakkabımın tekini veren çocuk. "İsmini öğrenemeyecek miyim?" "Üzgünüm, Beyaz Atlı Prens. Öğrenemeyeceksin." Sinestezik bir çocukluk aşkı okurken biraz da eğlenmek isteyenleri buraya alalım! 💛