Bütün günü boncuklarla uğraşarak geçirmek benim fikrimdi, bundan dolayıdır ki gözüm kör olmak üzereydi ama sesimi çıkaramıyordum. Parmaklarım sürekli olarak aynı şekilde işlev yapmaktan uyuşmuş ve bütün kederli bakışlarımı Yüsra'nın güzel yüzünde toplamıştım. Şikayet edemiyordum belki ama çok iyi bir şekilde mazlum bakışlar atabiliyordum.
Fark ettiğinde kaşı yukarı doğru kıvrıldı. Hafiften tebessüm ederken "Yemezler" demişti sessizce fakat pes etmemiştim. Hâlâ aynı mazlum bakışlarıma devam ederken, "Yarın satışa başlayacağız. Hiç bakma öyle" dedi. Ah evet, yarın en azından bir kısmının satılmış olması gerekiyordu. Gerekiyordu çünkü Yüsra benden para falan almazdı. Eh şu anda ona para gönderen biri de olmadığına göre, bu boncuklar işe yaramak zorundaydı.
Bir mutfak bir bahçe arası gelip giden yengem, kendi kendine çemkirerek gelmişti yanımıza. Bu çemkirişin nedeni Cenk'ti. Dün gece çok geç gelmiş, sabahın erken saatlerinde de yine kimseye hiçbir şey söylemeden çıkıp gitmişti.
"Bu defa onu gerçekten döveceğim."
"Sorumsuz sorumsuz!" diye fişlikledi Yüsra.
"(Fısıldayarak) Ne yapıyorsun be, doldurmasana kadını.."
"Ama ne yapsın çocuk yaz ayı yani, eğlenmek istiyor..." dedi Yüsra bu defa.
"Dengesiz.." diye yalnızca kendimin duyacağı şekilde alay ettim.
"Babasına yardım etmiyor, bana yardım etmiyor, ne işe yarıyor anlamadım ki!"
Bu sırada bahçe kapısının meşhur gıcırtısı ile hepimiz o yöne döndük. Gelen kişiyi anında tanımıştım, daha doğrusu gelen kişileri. Emre'nin güzeller güzeli annesi ve klonu denecek derecede kendisine benzeyen minik Batu... Kadın içten selamı ile yengemi öpmüş, bizlere de güler yüzüyle başını eğerek selam verirken yanımdaki mindere oturdu.
Batuhan'ın şirin yüzüne aptal bir mimikle bakarken bir anda ağlamaya başlaması ile "Korkuttun çocuğu manyak" diye dalga geçti Yüsra.
"Tanıştırayım Hülya, bu yeğenim Elif. Bu da kankisi Yüsra. Ah ama siz denize gittiğimiz gün tanışmıştınız zaten. Aptal oğlum yüzünden akıl mı kaldı!"
"Memnun olayım ben yine... Ne yaptı Cenk de akıl bırakmadı? Bunların hepsi hayırsız bacım..."
"(Fısıldayarak) Kaynanaya yaklaş Elif!"
"Sus ya!"
"Gecesi gündüzü birbirine karıştı! Evi otel niyetine kullanıyor ama bu akşam babasına söyleyeceğim, bir güzel haşlasın!"
"Aman! Ben söyledim de ne oldu? 'Gez oğlum, evde oturup annenin kafanı yemesine izin verme' dedi! Babalı oğullu hayırsız bunlar!"
Hülya teyzenin kocasını taklit ederek söylediği o cümleye istemsizce sırıtırken, Batuhan ile bir kez daha göz göze gelmiştik. Bu defa daha sevecen bir yüz ifadesiyle bakmayı denemiştim fakat yine dudaklarını büzünce kendimi kötü hissederek ben de büzmüştüm dudaklarımı.
"Ben bi çay demleyeyim."
"Yok hiç zahmet etme Ayşin, otur."
"Yeşil çay kız, iyi gelir bekle."
"Valla Batuhan da aynı ağabeyine benziyor Hülya teyze, maşallah."
"Aman huyu benzemesin de Yüsra! Ne çekiyorum bir ben bir de Allah biliyor. İki tane huysuzla yaşamak nedir anlatamam, bir de Batu onlara benzerse yandım."
"Ama Emre iyidir ya deme öyle... (İmalı bakışlar atar Elif'e)"
"İyi iyi, kendine çok iyi! Bir de bana sormak lazım. Huysuz, umursamazın teki! Aynı babası!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...