Sen de istiyorsan eğer, ben varım cümlesi sürekli olarak tekrarlanıyordu içimde. Sesi kafamın içini ele geçirmiş, yeşil gözleri ise gözlerimi. Saçlarım rüzgâra kapılıp delicesine dans ederek belki de içimdeki neşeyi tek temsil eden şeydi, şu an gözlerine bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Güçlükle yutkunup, her ne kadar istesem de daha fazla yüzüne bakamadım. Öyle karışık duygular içerisindeydim ki, tüm bu duyguları aynı anda yaşıyor olmak tuhaftı ve ne söylemem gerektiğine karar veremiyordum.
Kuruntulu yanımın saldırısına uğruyordum bir yandan; Öfkeden mi sormuştu bu soruyu? Tartışıyor olmamızdan yorulmuştu belki? Emin miydi kendinden?
Yeniden gözlerine baktığımda kalın bir ses "Emre bi baksana kardeşim!" diye seslendi. Sesin geldiği yöne çevirdi başını ve konuşmadan gözleriyle yanıt verdikten sonra yeniden bana bakıp, yanağıma birkaç saniye süren derin bir öpücük kondurdu.
Bu hareketiyle, düşünmemi ve ne yapmam gerektiğine karar veremeyen yanımı müthiş derecede sarsarken, "Düşün biraz madem" diye fısıldadı geri çekilirken ve az önce seslenen kişinin yanına gitti.
Neyi düşünecektim?
Ah, ben dev hatta devden daha da dev bir aptaldım! Düşünmeme gerek yoktu ki! Bu anın hayalini kurup durmuşken tek kelime edemeyip aptal gibi yüzüne bakmıştım!
Ayaklarımı sertçe yere vurmaya başladığım şu anlarda, kendime hunharca küfür ederek insanların beni göremeyeceği bir yere geçtim. Başıma vurup duruyordum. Hatta hızımı alamayıp sert bir darbe de ağzıma indirmiştim! Ben gerçekten de salağın tekiydim! Şaşkın, sersem ve çok büyük bir salaktım evet...
***
Yengemin enfes kahvaltısının ardından kendimi terasa kapatmıştım. Bu defa akıllıca davranarak bahçede duran büyük şemsiyeyi de almıştım yanıma ve güneşin beynimi eritecek ışınlarını engelliyordum. Dün gece yaptığım aptallıktan haberi olan Yüsra, öfkeyle gelmişti yanıma ve karşıma oturduğu gibi yanında getirdiği poşetten büyük boy bir çekirdek paketi çıkarttı. Hiç konuşmadan paketi açmasıyla seri bir şekilde çekirdek çitlemeye başladığında poşeti tekrardan karıştırdı ve uzun bir kutu uzattı" Al, bunu da sana aldım. Ötede bir yerde ye bunu!"
Uzattığı şey fare zehriydi...
Gözlerimi devirerek gülümsediğimde hâlâ çok ciddiydi "Gülme! Al, gece ye bunu kimse erkenden görüp kurtaramasın seni, salak!"
"Ya üstüme gelme, zaten kendimi parçalamak istiyorum ben tamam mı.."
"Tamam değil ya! Değil. Bir insan düşün ki, hayatının aşkını buluyor ve o insan sevgilisi olmak isterken susup gidiyor! Düşünebildin mi! Salak!"
"Yüsra..."
"Yemin ederim malsın. Hayır çocuk yine insaflı davranıp düşünmene müsaade etmiş, ben olsam ne derdim biliyor musun?"
"Ne.."
"Lan götümün kenarına bak düşünmek istiyor, yüzüne bir daha dönüp bakana pırasa soksunlar! Al bak böyle derdim."
"Allah'tan sen Emre değilmişsin o zaman..."
Gülümsediğim an nihayet o ciddi ifadesi biraz da olsa gevşemişti ve hafif bir tebessümle gözlerini devirdi.
Uzattığı zehrininpoşete atmıştı şimdi ve çekirdeği seri bir şekilde yemeye devam ederek "Ne yapacaksın? Ya bir daha gelip ee düşündün mü demezse?" diye sordu.
Dudaklarımı büzerek başımı eğdim ve başıma hafif darbelerle birkaç defa vurmamın ardından "O zehiri çıkar sen, ben gece bi düşüneyim" diye mırıldandım. Çünkü bu yüksek bir ihtimaldi. O anki hararetli tartışmamızın üzerine gaza geldiğini ve soruyu da bu yüzden sorduğuna inanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...