"YazıTahtam"
Aynanın karşısına dikilmiş saçlarıma bakıyordum. Ufak yaşımdan beridir hep aynı saçlarım. Hiçbir zaman kısa kestirmemiş veya boyatmayı düşünmemiştim. Şimdi ise çok farklı görünüyorlardı; omuzlarımdaydı artık. Rengini değiştirmemiştim, fakat bu kısa haline alışmam zaman alacaktı."Elif! Hadi geç kalacağız!" diye seslenen Yüsra'nın ardından kendime bıkkın bir bakış daha attım ve yine sahte bir ifade takınarak odadan çıktım.
Artık zorlanmıyordum bunu yaparken. Yalnız kaldığım her dakika zehir gibiyken, insanların içerisinde tamamen değişiyordum.
"Derse geç kalmamak için böylesine koşturacağın günler göreceğime asla inanmazdım."
"Ders kimin umrunda be! Ben sınıf arkadaşlarımı merak ediyorum!"
Gülümseyerek başımı salladım. Bu kızın sonunu hiç iyi görmüyordum.
Okula girdiğimizde bizim gibi yeni olanların kimler olduğunu anlamak zor olmadı. Hepsinde bir heyecan, hepsinde bir telaş... Yeniler arasında en rahat görünen kim miydi? Ah tabii ki de Yüsra! Sanki yıllardır bu okulda okuyormuşçasınaydı tavırları. Anında bir köşeyi kestirmişti gözüne ve kibirli bir ifade ile etrafını süzmesinin ardından "Gel kardeşim, şöyle oturalım" dedi. İtiraz etmeden işaret ettiği yere gittiğimizde, "Anam bunların hepsi tipsiz" diye homurdandı. Gülümseyerek etrafa bakındım. Aslında yakışıklı olan varsa bile dikkatimi çekmeyecekti, bunu bildiğim için bakışlarımı kısa tutmuştum ve tekrardan ilgisizce önüme döndüm.
Bulutlu havaya aldırmadan güneş gözlüğü takan Yüsra'ya her baktığımda gülmek istiyordum. Özünü bilmesem yalı kızı falan sanırdım. Acayip havalı tavırları, her şeye karşı hem ilgili hem de müthiş kibirli duruşları vardı.
En sonunda dayanamayıp, "Yüsra çıkar şu gözlüğü artık yeter. Dikkat çekmenin anasını ağlattın yani inan bana" dedim.
"Ya sen bence şu evrende varolmuş en odun kızsın ya! Biraz havalı, cilveli bilmem neli ol kurban olduğum!"
"Sen Esat gibi konuşmaya başladın iyice, farkında mısın?"
"Ay cidden mi?"
"Evet canım, cidden."
"Şapşal ya... Bak şimdi burada olsa kesin gülmekten karnım ağrıyacaktı"
İç çekerek dalıp gitmesi tuhaftı fakat anlam yüklemek istememiştim bu hareketine. Ne zaman anlam yüklemeye çalışsam beni şaşırtıyordu çünkü.
Çok az bir mesafe ötemize üç kişilik bir erkek grubu oturdu. Yüsra hemen alıcıları açmış, delicesine süzmeye başladığında "İlk gündem yapma bari!" diye uyardım. Aldırmamıştı tabii. Bakışları hâlâ o yöndeydi ve "Şu ne kadar Emre'ye benziyor ya" demesi ile heyecanla o yöne bakmamı sağladı.
Kafamı çevirişimle aynı anda kahkaha attı. Öyle yüksek sesle atmıştı ki lanet kahkahasını, çevremizde kim varsa haklı bir merakla bize doğru baktılar.
Gözlerimi devirerek çemkirdim, "Salak!"
Bu oyuna gelmiş olduğum için "Ben daha salak ama!" diye ekledim başımı eğerken ve çantamı dizlerime aldım.
"Dün alçıyı çıkarttırmış ayağından."
"Neden?"
"Motor kullanamıyormuş..."
"E ayağı?!"
"Valla bilmiyorum. Sargılı hâlâ, yani sargılıymış Esat öyle söyledi ama durmuyormuş yerinde"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...