"Rüyalarda buluştuk!"Beklenmedik bir duyguyla boğuşuyordum. Gözlerine baktığın an gardımı indirip, zavallı kızın dirileceğinden korkardım ama dirilen yalnızca yangınım oldu. Ayrılık mesajını aldığım anı tekrar yaşıyor gibiydim; göğsümün üzerine gerçek bir acı oturmuştu. Acı büyük olunca ise diğer duyguların sırası gelmiyormuş, şimdi anlıyordum. Gözlerine bakmayı istemiyor değildim fakat hissettiğim acı sayesinde ketum bir duruşum vardı.
Göğsümdeki acının ne anlatmak istediğini biliyordum artık. Kalp kırgınlığının aşktan daha güçlü olduğunu söylüyordu ve ona hak vererek yeşillerine bakmayı kesip, başımı çevirdim.
Tam adım atacakken "Ayakların" dedi.
Derin sesi kulaklarımı uyuştururken yere baktım. Az evvel Esat'ın yere düşürdüğü bardak parçalara ayrılmıştı. En ufak adımımda camların bir kısmı ayağıma batabileceği için istemsizce bekledim.
Kaçamak bir bakışla Esat'a döndüğümde herhalde içimdeki yangını fark etmişti. "Ben sileyim hemen bekle" diye atılıverdi ama yaşadığım şaşkınlıktan ötürü öne doğru gitmek istedim. Tam bu sırada "Basma" diye seslendi derin sesiyle ve verdiğim savaşı kaybedeceğim şekilde yangınımı harladı.
Harekete geçen Esat, Emre'nin yanına yaklaştığında sessiz bir şekilde bir şey mırıldandı. Ne söylediğini duymamıştım. Umrumda olduğu da söylenemezdi. Şu an için kalbimin bir an evvel eski haline dönmesini istiyordum sadece, fakat orada durduğu sürece düzelemezdim.
Duvara tutunarak bir adım attı. Hissettiği acıdan olsa gerek, ekşi bir ifade belirmişti yüzünde ve ayağına bakarak dudaklarını sıktı. Adım attıkça yüzünde beliren ekşi ifadesi yüzünden dert sahibi oluyordum.
Utanmasam kucaklayacak; hatta ayakları olup yürüyecektim...
"Lavaboya mı kardeşim?"
"Yok. Buradan Alice Harikalar Diyarı'na geçiliyor, bilmiyor muydun? Çekil, üç kağıtçı."
Sesi tehditkardı. Esat da farkındaydı bunun ve mahçup bir ifadeyle gelmişti yanıma. Yerdeki cam parçalarını hızlıca süpürdükten sonra lavaboya giren Emre'nin ardından durdu ve kulağıma yaklaşarak, "Baco, iyisin değil mi?" diye fısıldadı.
"Bilmiyordu galiba?"
"Biliyordu... Yani kısmen. En azından Yüsra'yı biliyordu."
"Ya siz ne kadar yalancı oldunuz Esat!"
"Öyle deme... Yalan konuşmuyoruz ki, azıcık eksik anlatıyoruz diyelim."
"Eksik anlatınca, aman neyse. Kıracak kafanı ben söyleyeyim."
"Fark ettim."
Açmıştım kapıyı nihayet. Aslında lavabodan çıkana kadar beklemek isteyen bir yanım vardı fakat söylediğim gibi, o acı dolu tarafa teslim olmak istemeyen ve eskiye nazaran oldukça güçlü bir Elif vardı artık.
***
Sabahın erken saatlerinde spor salonuna gelmiştik ve yine Aykut denen kas yığınını peşimizde pervane etmişti Yüsra. Bu durumdan acayip keyif aldığını düşünüyordum. Kızıp uyarmak geliyordu içimden ama yaptığı cilvelere gülmeden de edemiyordum.
Bu Yüsra'yı iyi tanıyordum. Fakat merak ediyordum artık. Habire oynuyordu erkeklerle, asla ciddiye almıyor ve istediği sürece onlarla ilgileniyormuş gibi yapıp, sonrasında dönüp arkasını gidiyordu.
Peki tam olarak ne zaman çuvallayacaktı? Hissediyordum. Bir gün o sert kayaya denk gelecekti fakat ne zaman?
Gülümseyerek çekmiştim bakışlarımı üzerlerinden ve beni seyrettiğini fark ettiğim birisi ile göz göze gelmiş bulundum. İlgisizce başımı çevirmiştim ama hâlâ göz hapsinde olduğumu anlayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...