"Unuttun mu Beni?"
Bir kamikazenin tepesindeydim sanki; her saniyesini düşme korkusunun zirvesinde geçirdiğim lanet kamikaze tepesi! Motoru öyle fena kullanıyordu ki beline sarılmamak için verdiğim mücadele hızıyla kapışabilirdi. En ürkütücü kısım ise kaskını benim takıyor olmamdı. Bu rüzgârda nasıl görebiliyordu önünü hiç bilmiyorum. Yanından geçip gittiğimiz arabaları doğru düzgün görmek mümkün değildi. Adeta sağlı sollu ışık çemberiyle kuşatılmışız da ortasından hızla kayıp gidiyorduk.
"Yavaş ol artık ya! Kask takmıyorsun!" diye bağırdım.
Duymuyordu bile. Bütün dikkati motorundaydı ve başını biraz daha eğerek daha çok hızlandığında şimdi, beline tutunmamak intiharla eş değer sayılırdı artık!
"Emre yeter ne olur bayılacağım!"
"Ney?"
"Yeter diyorum yavaşla!"
Motor sesi kulaklarımdan iç organlarıma kadar baskı yapıyordu. Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Düşeceğimden korkmasam şimdiye elli kere bayılmış olurdum. Fakat can korkusu bayılmama bile müsaade etmiyordu.
Durduğunda şaşkınlıkla kaldırdım gözlerimi ve etrafa bakındım. Her yanım uyuşmuş vaziyetteydi. Evin önünde olduğumuzu görebiliyordum ama motordan inemiyordum bir türlü. Nasıl kasıldıysam artık, bacaklarımı hareket ettiremiyorum.
Emre önümden çekildiğinde boşta kalan ellerimi nereye koyacağımı bilemez hâlde durmaya devam ettim. Bu sırada yanıma yaklaşmıştı ve kaskımı çıkardı. Donuk tavrım dikkatini çekmiş olacak, eğildi yavaşça ve yüzüme baktı. Ufacık bir tepki bile veremedim. Saf saf bakınıyor, hâlâ aynı ışık çemberinin içinde yaşam mücadelesi veriyormuş gibi hissediyordum.
Çenemden tutarak, "İyi misin sen?" diye sordu.
Nasıl iyi olabilirdim?
Bin defa gondola binmişim de her binişimde kusmuşum gibi bir halim vardı...Sarhoşları aratmayan bir tavırla motordan inip, bacaklarıma dokunarak kaldırıma oturdum.
"Kaldırıma niye oturuyorsun çıksana eve?"
"Anahtarım yok, Yüsra'yı bekleyeceğim."
Sözümü bitirmem ile bir araba yaklaşmıştı yanıma. Yeniden yanıma gelen Emre, tepemde dikilmek yerine kolumdan çekerek ayağa kalkmamı sağlamıştı ve kolumu sıkıca tutmaya devam ederek arabaya doğru baktı.
Yüsra ve Esat'dı arabadan inenler. Kolumu yavaşça bırakan Emre'ye doğru kısa bir bakış attığımda ise Berkan da inmişti arabadan. Yine yanaklarında beliren o kas hareketlerine dalıp gitmek üzereydim. Berkan'a bir solunaca bakıyormuş gibi bakıyor olması hoşuma gitmiyordu fakat bu bakışları kesinlikle beni mest ediyordu.
"Kardeşim, iyisiniz değil mi?"
Emre'nin yanına gelen Esat, bana göz kırptığında gözlerimi devirerek "Domuz gibi merak etme" diye homurdandım. Sırıtmıştı Yüsra. Hemen sonrasında Esat da aynı imalı gülümsemesi ile sallamıştı başını ve "Berkancığım, eyvallah bıraktığın için" dedi.
"Sorun değil ne demek."
"İyisin değil mi sen?"
" İyiyim iyiyim. Şey, bi bakar mısın?"
Dönüp arkasını apartmana doğru ilerleyen Emre'ye seslenince Berkan, durdu ve ağır ağır arkasına dönüp başını ne oldu dercesine salladı. Ellerini cebine sıkıştıran Berkan, her birimize birer bakış atmasının ardından minik adımlarla Emre'nin yanına doğru ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...