Hava iyice kararmış, Yasemin teyzeyle kavuşmamıza çok az kalmıştı artık. Heyecandan yerimden duramıyordum, biricik dostum ise her şeyden habersiz olduğu için ona bilet bulamadığıma üzülüyor, terasta bir sağa bir sola voltalar atıp duruyordu.
Sürekli olarak telefonumu kontrol ediyor olmama gözlerini devirdi en sonunda ve karşıma oturduğu gibi "Benim İstanbul'a gitmem gerek Elif" dedi. Sesindeki ciddiyete gülmemek için kendimi zor tuttum. Zavallım nasıl da endişeli görünüyordu.
Kendimi ciddi olmaya zorlarken aniden ayağa kalkmasıyla "Nereye?" diye sordum ve ben de ayaklandım.
"İstanbul'a, gider otostop çekerim ama beklemem artık!"
Koluna yapışmış, en azından sabah olmasını beklemesi için ısrar ediyordum fakat bir haftadır beklettiği valizini sırtladığı gibi aşağı inmişti bile.
Yengem de müdahale etmek istedi ama Yüsra oldukça kararlı bir şekilde gitmesi gerektiğini söylemişti.
Tüm uğraşlarımıza rağmen evden çıkmıştı Yüsra. Biz de yengemle hemen arkasındaydık ve hâlâ sabretmesi için dil dökmeye devam ediyorduk. Bir iki dakika üzerine gözümüzü alan ışıkla birlikte durduk. Yüsra elini gözlerinin üzerine siper ederek kaldırırken, yaklaşan araba önümüzde durdu.
Farları kapandığı gibi dikkatle arabaya doğru bakan Yüsra, "O farları alıp sizin bi-"
Lafını bitirmeden yengem "Sakin..." diye mırıldandı.
Sarışın, orta boylarda ve oldukça bakımlı bir kadındı arabadan inen, bilgilendireyim; bu kadın Yüsra'nın annesinden başkası değildi.
Yasemin teyze, buruk tebessümü ile valizlerini indiren Cenk'e teşekkür ederek bize baktığında Yüsra adeta buz kesmiş, öylece annesine bakıyordu. Aslında şaşkındım. Plânımıza göre bizim, Yüsra ve annesi için hazırlanmış olan evin önüne gitmemiz gerekiyordu, Yasemin teyze de oraya gelecekti fakat Cenk her nedense Yasemin teyze ile beraber buraya gelmişti.
"Anne?" dedi Yüsra, şaşkınlığından nihayet sıyrılmış, bir yandan ağlıyor bir yandan kocaman gülümsüyordu.
Gözleri dolu dolu bakan Yasemin teyze, derin bir nefes alarak kollarını iki yana açtı, "Bizi İstanbul'a bağlayan ne var ki?"
İyice şaşıran Yüsra, "Na-nasıl?" diye kekelediğinde bir kez daha derin nefes almıştı Yasemin teyze ve önce Cenk'e sonrasında bize buruk bir tebessümle baktıktan sonra devam etti,
"Arkadaşların senin için öyle çok çabaladılar ki, onlara engel olamadım. Bu süreçte illa da bizim yanımızda olmak istediler. Aslında ben de çok düşündüm. Bu kötü zamanda İstanbul'da bir başımıza ne yaparız diye... Sanırım Muğla ikimize de daha iyi gelecek, ne dersin?"
Yüsra, gözyaşları ile kendini ifade etmeye çalışan annesine sıkıca sarıldığında, Ayşin yengem de açmış muslukları hüngür hüngür ağlıyordu. Fakat benim bu duygu yüklü sahnelerde dikkatimi çeken başka bir şey vardı. Cenk öyle keyifsiz ve öyle düşünceliydi ki sanki bir an evvel gitmesi gerekiyormuş gibi huzursuz bir tavır içerisindeydi. Üstelik Esat ve Emre'nin burada olmamaları da bir garipti. Bu sürpriz için bir hafta boyunca uğraşmışken neden bu anı kaçırmışlardı anlayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...