Kolumu sıkıca tutan Yüsra, beni ilk defa birine vururken görmenin şaşkınlığı içerisindeydi. Öfkelendiğim zamanlarda daha çok kendi kendini yiyen bir yapım vardı, bu yüzden şaşkınlığına hak veriyordum. Tuana'ya vurmuş olmak rahatlatmamıştı ama... Onu gerçekten de parçalayabilirdim. Bana söylediği o sözlerin hiçbirini haketmiyordum. Çok ağır ithamlardı ve bunu kaldıramamıştım.
Dişlerimi sıkarak saçlarımı geriye doğru savurdum. Bu sırada ayağa kalkmıştı Tuana ve yanağını tutarak yüzüme bakarken, "Git bence" dedi Yüsra.
Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Yeşil mi yoksa mavi mi karar veremediğim gözleri epeyce kızarmıştı ve etrafına bakındı. Sanıyorum duyduğumuz motor sesinin sahibinin Emre olduğunu düşünüyordu fakat ortada ne Emre vardı ne de herhangi bir motor.
Yüsra yavaşça kolumu bırakırken "Tuana git hadi" diye uyarmıştı tekrardan ama gitmesine gerek yoktu, çünkü ben hızlı adımlarla çoktan uzaklaşmaya başlamıştım bile.
Yüsra seslenmiş olsa da arkama hiç bakmadan gördüğüm ilk taksiye bindim. Duyduğum o sözlerin nedeni Emre'ydi. Bana bunları söylettiren belki o değildi fakat buna neden olan kişi maalesef sevdiğim adamdı.
Gözyaşlarım hızını kesmeden yanaklarıma zıplarken, evin önüne gelmemizle seri bir şekilde silmiştim yanaklarımı. Ben sildikçe bir yenisi ekleniyordu yaşların fakat pes etmeden silmeye devam ediyordum.
Merdivenleri hızlı bir şekilde çıkmamın ardından gri kapının önünde durdum. Derin bir nefes alarak başımı eğmiş, ne söyleyeceğimi toparlıyordum kafamda. Elimi yavaşça zile doğru kaldırırken dişlerimi sıkmaktan ötürü ağrıyan çeneme lanet ettim ve zile basıp, bir iki adım geriye çekilerek bekledim.
Hülya teyze açmıştı kapıyı. Şaşkındı. Şaşkındı çünkü karşısında delicesine ağlayan bir aptal vardı ve kadın doğal olarak anlayamamıştı ne olduğunu.
Dağınık saçlarını hızlıca toparlarken, "İyi misin kızım?" diye sordu. Göz ucuyla içeriye bakıp "Emre burada mı?" dedim. Kadın iyice şaşırmıştı artık ve tam bu sırada ağlamaya başlayan Batuhan'ın sesine doğru başını çevirirken, "B-burada uyuyor" diye karşılık verdi.
Acı ile başımı eğdiğimde kendime en ağır hakaretleri savuruyordum. Burada ne işim vardı benim! Ben bugüne kadar kime hesap sormayı başarmıştım ki? Pes eden bir bakışla kafamı kaldırıp "Ben gideyim" diye mırıldandığımda "Bekle bekle" demişti kadıncağız ve Batuhan'ı kucağına alarak geri döndü.
"Bir şey mi oldu kızım? Uyandırayım hemen?"
"Y-yok... Uyusun. Ben sonra konuşurum."
"Olmaz olmaz. Gel içeri, ağlama böyle gel."
"Yok gelmeyeyim, çok teşekkürler ama gideyim ben"
İfadesinden anladığım kadarıyla Hülya teyze öfkelenmişti. Fakat bu öfkesi bana değil gibiydi, daha çok Emre'ye sinirlenmişe benziyordu ve "Bekle kızım" diyerek içeri geçti.
Bir kapının açıldığını işitmiştim ve ardından derin sesini duydun. Sanırım Emre'yi uyandırıyordu. Saçlarımı lanetler eşliğinde geriye doğru savururken Tuana'nın yüzüne vurduğum an gelmişti gözümün önüne. Allah biliyor ya, eğer birkaç kelime daha etseydi onu orada öldüresiye dövecektim.
"Elif?"
Emre'nin sesini duyduğum an yanaklarımdaki ıslaklığı sertçe sildim. Doğrudan bakamamıştım gözlerine. Sadece başımı o yöne doğru kaldırmıştım ve "Konuşmamız gerek" dedim.
Bu sırada kapının minik bir kısmından Hülya teyzenin bizi dinlediğini görmüştüm.
"Konuşalım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
Ficción GeneralOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...