Babamın bu kadar acımasız bir insan olabileceğini yeni yeni öğreniyordum. Sabaha kadar ağlamıştım. Neredeyse hiç uyuyamamıştım fakat umrunda değildi bu halim. Biletim çoktan alınmış, hatta otobüsün önünde bekliyordum. Annem, kaçamak bakışları ile bu duruma ne kadar öfkeli olduğunu gizlemeye çalışıyordu. Babamın bu kararından o da hoşlanmamıştı fakat bir şey yapmıyor oluşu beni delirtiyordu. Bu yüzden onunla bir kez olsun konuşmamıştım ve sarılmasını engelleyerek binmiştim otobüse. Gittiğim yer korkunç bir yer değildi belki, amcam babamdan daha sempatik daha iyiydi belki ama haksız yere oraya gönderiliyor olmak canımı sıkıyordu. Üstelik ilk defa Yüsra'nın istediği gibi biri olmuştum bir geceliğine... Hakkımı savunmuş ve itiraz etmiştim fakat bir işe yaramamıştı.
Yerime oturduğumda yanımın boş olmasını diledim. Tüm bunlardan sonra bir de konuşmayı çok seven bir teyzeyi çekemezdim herhalde.
İnsanlar yavaş yavaş yerlerine otururlarken annemin el salladığını gördüm. Donuktum. Elimi kaldırmak istiyordum fakat bir yanım bunu kesinlikle engelliyordu. Başımı çevirip kulaklığımla boğuşmaya başladım. Bu sırada Yüsra'dan aldığım mesaj ile derin bir nefes aldım. 'Ben de geleceğim yanına!' Yazmıştı kardeşim... İtiraf etmek gerekirse bu mesaj hoşuma gitmişti. Yüsra yapmayacağı bir şeyi yapacakmış gibi konuşmazdı ve yanıma gelecek olmasının hayali bile hüzünlü yanımı umutlandırıyordu.
Yanıt vermeden şarkımı açtım. Gözlerimi yavaşça kapattığımda yanıma birinin oturduğunu hissettim ve dudaklarımı sıkarak gözlerimi açmamaya gayret ettim. Eğer yanımda oturan o konuşkan teyzelerden biri ise en azından uyuma taklidi ile sorularından kurtarabilirdim kendimi.
***
Dört şarkı bitmiş hala açmamıştım gözlerimi. Araba hızını kesmeden ilerliyordu, hissedebiliyordum. Merak edince azıcık açtım gözlerimi. Sol tarafıma doğru minicik bir bakış attığımda gördüğüm bacakların bir kadına ait olma ihtimalinin olmadığını düşündüm. Yüzüne bakamıyordum fakat dizlerine doğru uzattığı ellerini de görmüştüm şimdi. Dövmelerle kaplı olan eller de fazlasıyla büyüktü. Evet, yanımda bir erkek oturuyordu ve sanırım yol boyunca uyuyor gibi yapmak zorundaydım! Fakat hayatın acımasız cilvelerinden birinin pençesindeydim maalesef; lavaboya gitmem gerekiyordu!
Çemkirmeye ramak kala bir ifade ile gözlerimi tamamen açtım. Daha dik bir oturuşla şoföre doğru baktım ve ne zaman mola vereceğini düşünmeye başladım. Bu sırada yanımda hareketsizce duran arkadaşa çevirmiştim başımı. Şapkasını yüzünün yarısına kadar indirmişti. Yalnızca dudakları ve yanağının bir kısmı görünüyordu. Gömleğinin üstten dört düğmesi açıktı ve göğsünde olan dövmelerin bir kısmını görebiliyordum. "Yazı tahtası mübarek" diye fısıldadım ve kulaklık takmadığını fark ettiğim an geriye yaslanıp yorumlarımı kendime sakladım.
Kıvranıyordum resmen. Bir anda tüm gücüyle dışarıya çıkmak isteyen aptal idrarı ne şekilde durduracağımı bilemiyordum. Farkında olmadan habire garip sesler çıkartıyordum ve kulaklığımı çıkarttım. Hala aynı o tuhaf sesleri çıkarmaya devam ederken, "Yarım saat ihtiyaç molası!" Diye seslendiler. Evet, bu harika bir haberdi fakat herkes kalkmış bir benim yanımda ki yazı tahtası arkadaş kalkmamıştı.
İşaret parmağımı koluna dokundurduğumda şapkasını hafifçe kaldırdı. Yüzüme hiç bakmadan saati kontrol etmişti ve herkesin arabadan inmeye çalıştığını görmüştü. Hala yüzüme bakmaması bir an için afallamama neden olsa da ses etmedim. Uyuşuk bir şekilde ayağa kalktığında ben de kalktım hemen. Arabadan indiğim gibi lavaboya koşmaya başladım fakat öyle çok insan vardı ki sıra bekleyen, altıma kaçırmak üzereydim!
"Kız, rengin oldu domates! İyi misin?"
"Hı? Ben mi?"
"Sen tabii! İyi misin kız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
Tiểu Thuyết ChungOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...