"Biraz sayılıyor belki"Yatağının hemen yanında ki tekli koltukta oturuyordum. Emre'nin alçılı koluna ve ayağına bakıyordum sık sık, yüzüne sıra gelince ise her zamanki gibi çekiniyordum. Fırsatını mı bulamamıştı bilinmez, henüz herhangi bir konuda dalga geçmemişti ki bu pek ona göre bir davranış olmadığı için şaşırıyordum.
"Nasıl refakatçisin sen, oturup duruyorsun?"
Sersem bir şekilde kalkıp yanına yaklaşırken bakışlarımı kaçırarak konuştum, "Bir şey mi oldu iyi misin?"
"Yok Elif. Beş yıldızlı oteldeyiz ya, havuza mı insek diyorum?"
"Nasıl yani?"
"Güzelim susadım ben. Oradan bakınca ne durumda görünüyorum bilmiyorum ama uzanamıyorum sürahiye"
"A-anladım. Vereyim ben"
"Zahmet etmeyeydin..."
Suyu doldururken içimden bin tane falan küfür ettim. Tabi suyu vermek yerine küfretmeye odaklanınca da homurdandı huysuz yazı tahtası.
"Verecek misin artık?"
Uzatmıştım suyu. Gözlerimi devirerek başında beklerken yaz dizilerinde sık sık rastladığımız şu malum komik anlar fon müziği çalmaya başlamıştı sanki. Bardağa doğru bakarken o da devirmişti gözlerini ve "Dök dök, savur böyle ben havada yakalayayım suyu?" dedi. Ah, alçıdaki koluna doğru uzatmışım meğer bardağı... Akıl mı bırakmıştı uyuz!
Suyu doğru koluna uzatıp, doğrulmasına yardımcı olmak için eğildim ve sırtından destek olmaya çalıştım.
Suyu içtikten sonra bardağı bırakmıştım masaya ve hâlâ başında dikilmeye devam ederek, "Başka bir arzunuz?" dedim.
"Bu duvarda duran şey televizyon mu?"
Usulca kafamı çevirip işaret ettiği yöne baktım. Görme konusunda yüzde yüz başarı sağlayan bir insan bile bu ufak ekranda ne görebilirdi sahiden? Buna televizyon demek içime sinmiyordu fakat başımı hafifçe sallayarak "Evet, televizyon" dedim.
"Miyopum belki, işkence aleti gibi ne bu anasını satayım."
"Burası hastane Emreciğim. Hani sen şu otel fikrine kaptırdın herhalde kendini?"
"Harbi mi? Bak valla inanmıştım tatile geldiğimize. Gülme gülme. Hadi bana yiyecek bir şey bul. Acıktım ben."
Saati kontrol etmiştim hızlıca. Yemek saati gelmişti gerçekten de ve "Getirirler birazdan. Hastasın sen, dışarıdan bir şey yeme" dedim. Devirmişti gözlerini suratını yediğim. Muzip ifadesi yerleşti yüzüne birden. İstediği şekle sokabileceği yatağı incelemişti göz ucuyla ve yatağın kumandasını eline aldı.
"Emre, sakat her tarafın. Oynama şununla!"
"Ne yapıyorum ki? Çalışıyor mu diye kontrol ediyoruz ne olmuş?"
"Ya ayağın alçıda. Acımıyor mu!"
"Yoo... Aha! Bak, içine gömülebiliyorsun!"
"Ya sen çocuk musun!"
"Dur dur, ya bırak!"
"Ver şunu! Düz bir şekilde yat şurada ya!"
"Lan!"
"Bırak!"
"Sen gitsene eve ya! Esat gelsin!"
"Hıııı sonra ortalığı birbirine katın değil mi! Ver şu kumandayı!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...