"Zamansız Ziyaret"
Birbirimize kardeşim dediğimiz andan itibaren sorunlarımızı, daha doğrusu benim sorunlarımı konuşurken Yüsra her zaman sert yönünü gösterirdi. Yani, ben zaten kötü hissettiğim için o biraz daha güçlü durabilmek adına bu yöntemi tercih ederdi. Şimdi ise sıra bana gelmişti. Ona neyin, hangi tavrın iyi geleceğini bilemeyen aptal ben... Oturuyordu karşımda. Tamamen sessizdi ve bitik haldeydi. Az evvel Emre ile aşağıda oturduğumuz dakikalarda duyduğumuz bağrışmalarla apar topar yukarı çıkmıştık ve görebildiğimiz tek şey Esat'ın tuhaf bir ifadeyle merdivenlerden çıkmaya başlamasıydı.
Yavaşça kalkıp ışığı daha loş bir seviyeye getirdim. Derin bir nefes alarak yeniden karşısına otururken, ''Ağlama artık'' diye mırıldandım fakat dayanamıyordum bu haline ve kalkıp dizlerinin yanına çöktüm.
Ellerini tutarken sakince bana doğru eğildi ve ''Ben sanırım yoruldum. Sen haklısın Elif, ben çok kontrolcüyüm ve bu özelliğimle baş edemiyorum'' dedi.
Daha sıkı tutmuştum elini sözlerini bitirdiğinde. En içten, en sevgi dolu bakışlarımla izliyordum güzel yüzünü ve ''O zaman artık içinden geldiği gibi davranmaya çalışsan?'' dedim. Başını, 'Nasıl?' dercesine eğerken daha önce onda hiç görmediğim bir çaresizlikle bakmıştı ve yine hüngür hüngür ağlarken artık ben de salmıştım yaşlarımı.
''Ne olur söz ver bana Yüsra, kendine bunu yapmayacaksın artık?''
''Kesin sinirden patlıyordur şimdi...''
''Hayır tamam düşünme şimdi bunları. Her şey düzelecek tamam mı?''
''Elif... Düzelemez. Anlamıyorsun.''
Kaçırıyordu gözlerini. Sanki söyleyemediği bir şey vardı.
Düşünceli bir şekilde gözlerinin içine içine baktım, ''İtiraf mı ettin yoksa?!''
''Ya ne olur konuşmayalım! Konuşmayalım lütfen!''
''Gel buraya!''
''Hayır!''
Odasına girdiği gibi kapıyı kilitledi. Kapıya vuruyor, sesleniyordum fakat hiçbir şey söylemiyordu gıcık.
Sanırım bu durumda gülmemeliydim ama elimde değil, istemsizce gülmeye başlamıştım. Hatta bu aniden değişen keyifli halim sesime de yansımıştı ve ''Kaçamazsın anlatacaksın!'' diye seslendim.
Şimdi daha ayrıntılı düşünmeye başlayarak salona döndüğümde, Esat'ın o tuhaf ifadesinin nedenini de anlayabiliyordum. Sadece tartışmamışlardı demek ki! Demek ki kaçırdığımız dev bir olay vardı ve Allah biliyor ya, düşünmekten uyuyamayacaktım!
***
Üst katta da durumlar farklı değildi. Esat üstünde ki şaşkınlığı atamıyor, mutfakta durmuş neredeyse yarım saattir aynı bardağı süzüyordu. Bu sırada hazırlanıp dışarı çıkmakta olan Cenk, dış kapının yanında asılı duran boy aynasının önüne geçmiş ''Saçlarım nasıl la Esat, gel bi bak'' diye seslendi.
Hala önündeki bardağı süzüyordu Esat, Cenk'i duymamıştı bile ve tepkisizdi.
Salona gelen Emre, Cenk'in neşeli haline sırıtırken mutfaktaki Esat'a bakmıştı göz ucuyla ve ''Nereye gece gece?'' diye sordu Cenk'e.
''Sorma kardeşim... Oyun parkında tanıştığım hanım arkadaşlardan birinin doğum günüymüş, parti veriyorlar.''
''Ne adamsın lan. Hiçbir fırsatı kaçırmıyorsun.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...