Utançla başımı eğdiğim gibi "Elifciğim... Hayırlar olsun sabah sabah?" dedi Hülya Teyze, sesinde hem şaşkınlık hem de tuhaf bir mutluluk seziliyordu. Bu sıcak seslenişin üzerine az evvel ki katı bakışalarını indirmişti Emre'nin babası, fakat beni dikkatle süzmeye de devam ediyordu. Sanırım tanımadığına, daha önce görmediğine emin olmaya çalışıyordu.
"Cenk'in kuzeni. Elif" dedi Emre. Babasının yanıt bekleyen bakışları Emre'ye dönmüştü ve çok geçmeden tekrardan gözlerini üzerime sabitlerken "Bir şey mi oldu sabah sabah?" diye sordu.
"Cenk'i bulamamış, burada mı diye bakmaya gelmiş."
Adamcağız haklı olarak saati kontrol etti. Şaşkın bir ifadeyle başını kaldırırken "Aman ne çok soru sordun. Geçin salona hadi dikildiniz kaldınız burada" diyerek araya girdi Hülya Teyze.
Emre anında salona geçerken karnıma dokunarak derin bir nefes aldım. Sevdiğim adamın ailesinin önünde altıma kaçırmak hiçbir zaman isteyeceğim bir şey olamazdı fakat kendimi tutmakta çok zorlanıyordum.
"Gelmemiş mi eve canım?" deyip, konuya döndü Hülya Teyze. Koltuğa oturup sıkıntıyla gülümsemeyi denedim, "Gelmemiş. Amcam da çok kızıyor, onun için azarlamasın diye uğraştım ama burada da değilmiş..."
Ah, babası bana kesinlikle inanmıyordu. Bakışları Emre'nin muzip hallerinde takındığı bakışları ile aynıydı ve tek tük bir şekilde yanağını saran sakallarına dokunarak "Demek sen Celal'in yeğenisin" dedi.
Sesinde de benimle alay ettiğini düşündüren bir tonlama vardı ama ciddi ifademi bozmadan "Evet efendim" dedim.
"Efendim mi?" diyerek gülmeye başlayan Emre, "Ya kızın önünde emekli Albay gibi oturmasana baba" diye ekledi.
"Ah... Çok isterdim bak yarama dokundun."
"Sen niye işe gitmedin?"
"Saat henüz erken olduğundan olabilir mi? Spor yaptım biraz."
Bu evin erkekleri birbirine bu kadar benzemek zorunda mıydı? Yahu bir Batu'ya bir Emre'ye bir de dönüp babalarına bakıyordum ve yaş farkı duşunda herhangi bir farklılık bulamıyordum.
Sanıyorum Hülya teyze, aile üyeleri arasındaki benzerliğin şokunu yaşadığımı fark etti ve tebessümle, "Huyları da aynı! Ay ama benim Batu'm farklı olacak inşallah" diye fısıldadı.
Omuz silkmişti en olgun olan Eroğlu ve "Huyu da benzesin ne varmış? Bunca zaman bana aşık kalabildiğine göre fena değilim he? Sence Elif?" dedi.
Çekingen bakışlarımı halıya yöneltirken "Tamam bence biz çıkalım" diye araya girdi Emre. Batuhan'ı babasına verirken kahvaltıya kalmamızı söylemişti Hülya Teyze fakat Emre ısrar etmelerine fırsat vermeden çabucak üstünü değiştirdiği gibi dış kapıyı araladı.
Yürüyemezdim sanırım. Altıma etmek üzereydim artık ve tek bir adımımda ortalığa salabilirdim!
Sıkıntıyla ayağa kalktığımda "İyi misin güzelim?" diye sordu dişi Eroğlu. Değildim. Yanıt dahi veremiyordum ve tekrardan oturdum.
Bu sırada kapıda dikilmekte olan Emre, "Eleeef!" diye anırdığında "Bağırma öküz. Gel kızım bi elini yüzünü yıka?" deyip kibarca gülümsedi Hülya teyze.
Ah işte beklediğim teklif! Anında kalktım ve güçlükle banyoya yürüyüp kapıyı kapattım. Salıyor muydum sahiden? Evet evet, altıma işemeden kurtuluyordum nihayet!
Doğrulup ellerimi yıkadığım sırada Hülya teyzenin sesini duydum ve kapıyı açmak yerine sessizce bekleyip ne konuştuklarını duymayı denedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
قصص عامةOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...